17 Aralık 2015 Perşembe

GEÇMİŞ'DEN GÜNÜMÜZE ARNAVUTLUK TARİHİ

*9-10 ve 11 Aralık 2004 Tarihlerinde Türk-Arnavutluk dostluk gurubu'nun davetlisi olarak gittiğimiz Arnavutluğun Başkenti, Tiran, Kuruja ( Akçahisar) İşkodra, Elbasan, Avlonya (Vİlora),Durus ( Dıraç) ve Beraat' da araştırma ve inceleme yaparak hazırladığımız belgeselin senaryo ve araştırma yazısını siz değerli okurlarımız için yayınlıyoruz.
Akıncıların atla gittiği yolları uçakla gidiyoruz
Türk-Arnavutluk dostluk gurubu'nun davetine gazeteci ve Televizyon programcısı olarak katılmadan önce Arnavutluk'a gidecek grup içinde Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden ve Yönetim kurulu üyesi tarihçi yazar Doç.Dr. Haluk Dursun da var. kendisini kitap ve yazılarından tanıdığım Haluk Dursun hoca ile daha önce Bulgaristan ve Tunus gezisinde birlikte olmuştum. Osmanlı Kültür coğrafyası ile ilgili çok geniş bilgiye sahip olan Haluk Dursun geziye katılan ekibe rehberlik yaparak bilgiler verecek.
Arnavutluk'a giderken uçakta yeniden Haluk Dursun'un " Nil'den Tuna'ya Osmanlı Yazıları " adlı kitabındaki Arnavutluk bölümünü bir kez daha okuyorum.1.5 saatlik uçak yolculuğunda Arnavutlukla ilgili kaynak eserleri yeniden gözden geçiriyorum. Osmanlı akıncılarının günlerce at sırtında gittiği Rumeli topraklarını havadan gitmek bize çok farklı bir duygu yaşatıyor. Zaman zaman elimdeki notlardan başımı kaldırarak uçağın penceresinden Rumeli topraklarını seyrederken bu topraklarda 500 yıl medeniyet kuran Osmanlının tarihi geçmişini düşünmeden edemiyorum.
Arnavutlukla ilgili çok önemli tespitler yapan Haluk hoca'nın yazılarının bir bölümü bugün köşemde yayınlamak istiyorum. İşte Haluk Dursun hoca'nın notları...

İmparatorluk Kültürümüzde Arnavutluk
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde Karadağlılar ile sınır düzenlenmesi hakkında yapılan görüşmeler sırasında Osmanlı temsilcisi karşı tarafın isteği Nikşik nahiyesi için çok şiddetli tepki gösterir ve "Yok daha neler! İsterseniz Edirne’yi de verelim." der.
Evet, bundan takriben 100 yıl önce Osmanlı Devleti için Arnavutluk sınırındaki bir köyün Edirne’nin bir köyünden farkı yoktu. 1912 Balkan Savaşı’nda Arnavutluk’un kuzeyindeki İşkodra’yla güneyindeki Yanya şehirlerinde tıpkı Edirne gibi direnme öylesine güçlüydü ki İşkodra (23 Nisan1913) Edirne’den (26 Mart1913) sonra düşmanın eline geçmişti. İşte bundan dolayı İşkodra’yı savunan Hasan Rıza Paşa’nın kahramanlıkları hep konuşuldu, Taşkentli Mehmet Kaçı’nın Osmanlı adına Yanya’yı Murat’ın, Fatih’in ve nice isimsiz akıncı beyinin çetin savaşlarla fethettiği Arnavutluk yüzlerce yıl Osmanlı Devleti’nin idaresinde kaldı. Bu, sadece bir coğrafi fetih, bir stratejik bölgenin ele geçirilmesi yani bir siyasi –idari sonuç ortaya çıkarmadı; aynı zamanda Balkanlar’daki en büyük sosyolojik değişmelerden, birine yol açtı.

Türk-İslam kültürünün Arnavutluk sahilindeki temsilcisi Arnavutlar
Bugün, Arnavutluk, Makedonya ve Kosova’da yaşayan halkın % 70’i Osmanlılarla beraber Balkan-Ortodoks kültüründen çıkıp Türk-İslam kültür dairesi içine girdiler. Benimsedikleri devlete tıpkı, II. Abdülhamid’in en uzun sadrazamlığını yapmış olan Avlonyalı Ferit Paşa gibi sadrazamlık dahil yıllarca hizmet ettiler. İmparatorluğun merkezi olan İstanbul onların manevi başkentleri oldu. Zaman zaman isyana da kalkıştılar, aralarında inkar edenler olsa da, kavmiyet taassubuna girseler de istisnalar kaideyi bozmadı. Hatta içlerinden Ahmet Zogo gibi İstanbul’da yetişip, sonradan Arnavutluk Kralı olanlar ve Şemsettin Sami, Abdul Fraşeri Kardeşler gibi İmparatorluğun merkezinde Osmanlı Devleti’ne hizmet edip, Arnavutluk Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayanlar da oldu.
Günümüzdeki Türk aydınları, gazetecileri eğer tarihçi değillerse bunları ne merak ettiler ne de öğrenmek için bir çaba gösterdiler. Bu bakımdan geçtiğimiz yıllarda Arnavutluk’ta çıkan olayları Türk basını batı kaynaklarından öğrendiği, onların terminolojisinden gördüğü şekliyle aktardı. Bizim 400 yıllık Avlonya hep Vlore oldu, bir o kadarlık Draç, Durazzo yazıldı.
20.yüzyılın İmparatorluk coğrafyasında Arnavut’un kendisiyle birlikte kaldırımı, pırasası, ciğer kebabı, Elbasan tavası, bozası ve Bektaşi Babası hep yaşayıp durdu.
Yıllar sonra Arnavutluk’a gitme imkanı bulduğum zaman eski kültürün izlerini aradım,oraları gezerken aklıma hep Ahmed Cevdet Paşa’nın Yanya hülyaları geldi. Paşa bir zamanlar Yanya’yı şu cümlelerle ifade ediyordu: "Buradan o kadar hoşnutum ki, keşke Yanya’da idare-i beytiyyeye kafi çiflikatım olsa da infisalde dahi burada kalsam ve Koska Caddesi’nde tranvay gıcırtısı dinlemektense buruda göl kenarında devamlı otursam".

Arnavutluk Osmanlı adaletini arıyor.
Son Osmanlı alimlerinden olan Arnavutluğun meşhur müftüleri Sabri Koçi'nin vefat etmesinden sonra Arnavutluk’tan artık Osmanlı dönemini pek fazla hatırlayanı kalmamış. Fakat başta Berat olmak üzere birçok şehirde mimarimizin örneklerini görmek hala mümkün. Tiran’da Gazi Ethem Bey Camii, Akçahisar (Kuruja) daki Bektaşi dergahı, Beret’teki Halveti tekkesi ve Kurt Ahmet Paşa köprüsü (1775) duruyor. Arnavutluk Bektaşileri ise yavaş yavaş topraklanmak üzereler.Başşehirde Mehmet Akif adına açılan bir Türk koleji var. Ama zamanında Omanlı’nın İstanbulla gerçekleştirdiği imparatorluk kültür dairesinde ki birleşmeyi Cumhuriyetin Ankara’da yapması çok zor görünüyor.
Arnavutluk bugün kuzeyde İtalya’nın -daha doğrusu Vatikan’ın-, Kosava üzerinde Sırbistan’ın, Epir’de Yunanistan’ın baskısı altında.Bir taraftan varlığını devam ettirme kaygısı içinde, diğer taraftan da Üsküp ve Kalkandare’deki Arnavutlar, Piriştine ve Prizren’deki Arnavutlarla beraber "Büyük Arnavutluk’u kurma peşinde. Ama bütün bunların yanında merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Üsküb İsa Bey Camii’nde kıldığı namaz hala konuşuluyor, Ohri’deki Hayati Baba Tekkesi’ni ziyareti dillerden düşmüyor. Prizren’deki Rıfailerin Hü, Üsküb’de Meşihatin Hilal dergileri neşredilmeye devam ediyor. Yani zaman, tarihi devamlılığı inkar etmemize imkan vermeyecek şekilde en sonunda hep ileriye doğru gidiyor.
Arnavutlar bir taraftan kendi aralarındaki birliği kurmaya, Avrupa’daki yerlerini sağlamlaştırmaya çalışırken, diğer taraftan da Osmanlı’nın İmparatorluk kültürünü, İmparatorluk günlerini arıyor, hatta bekliyor...
Haluk Dursun'un Arnavutlukla ilgili tespitlerini okurken, Uçağımız çoktan Marmara denizi,Saroz körfezi ve İpsala üstünden Yunanistan hava sahasına girmişti.. Yunanistan’ın dağlık bölgelerinden geçerek Makedonya hava sahasından Arnavutluk semalarına giriyoruz. Makedonya Arnavutluk sınırını çizen Ohri gölü ve Şar dağları muhteşem manzarasını seyer ederken , hostesin uyarı sesi ile kendime geliyorum. Uçağımız Tiran uluslararası Rahibe Teresa hava limanına inmek üzere alçalmaya başlamıştı..


ARNAVUTLUK BAĞIMSIZLIĞINI NASIL KAZANDI
Arnavutlar 28 Kasım 1912’de Avlonya (Vlora)’da bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. İsmail Kemal Vlora ilk hükümetin başkanı olmuştur. Sırpların kuzey Arnavutluk topraklarında ilerlemesi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu, Yunanistan’ın Vlora dahil güney Arnavutluk’u ilhak etmek istemesi de İtalya’yı tedirgin etmiştir. Çatışmanın Avrupa’nın tümünü içine alacak bir savaşa dönüşmesini önlemek isteyen İngilizlerin çağrısıyla, Londra’da Balkan Ülkeleri’nin de katıldığı bir toplantı düzenlenmiştir. Sonuçta Aralık 1912’de Arnavutluk’un bağımsızlığı tanınmıştır. Ancak, Arnavutların çoğunluğu oluşturduğu Kosova, Sırbistan’a bırakılmıştır. Yunanistan sınırı ise 1913’de uluslararası bir komisyon tarafından belirlenmiştir. Haziran 1924’de çıkan ayaklanma ile ülkeyi terk etmek zorunda kalan Başbakan Zogo 6 ay sonra Yugoslavya’nın desteği ile geri dönerek, bir dikta rejimi kurmuş, önce Cumhurbaşkanı (1925-1928) sonra ise, Kral (1928-1939) olmuştur.

2. DÜNYA SAVAŞI’NDA ARNAVUTLUK
1939-1943’de İtalyanlar, 1943-1944’de Almanlar tarafından işgal edilen Arnavutluk, 1941’de kurulan Arnavutluk Komünist Partisi’nin gayretleriyle kurtuldu. Enver Hoca ve Mehmed Şehu’nun yönetimindeki ülke 1946’da Halk Cumhuriyeti oldu ve sosyalist devrime yöneldi.
Tarımın kollektivizasyonu 1959’da hemen hemen tamamlandı. 1965-1970 yılları ise "İdeolojik Devrim" ile geçti. Sırasıyla Yugoslavya (1948), Sovyetler Birliği (1961) ve Çin’le (1978) bağlarını koparan Arnavutluk dış dünyadan tamamıyla izole bir ülke haline geldi. Enver Hoca’nın ölümünden sonra yerine Ramiz Alia geçti. (1985)
Çok partili düzene geçme hazırlıkları 1990’da hızlandı ve 7 Nisan 1991’de yapılan ilk seçimleri kazanan Emek Partisi Hükümeti, Haziran’da patlayan genel grev sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Emek Partisi adını Sosyalist Partiye çevirdi. Bir koalisyon hükümeti kurulduysa da uzun ömürlü olmadı. Mart 1992’de yapılan genel seçimleri Sali Berişa yönetimindeki Demokratik Parti kazandı.
Nisan 1992’de Ramiz Alia istifa etti ve yerine 9 Nisan 1992’de Devlet Başkanı seçilen Berişa gelmiştir. 24 Temmuz 1997 ‘den itibaren Devlet Başkanlığı görevini Recep Meydani yürütmüştür. Bu görevi 24 Temmuz 2002 seçiminde Alfred Moisiu devralmıştır.

ARNAVUTLUĞUN SİYASİ VE İDARİ YAPISI
1944’den 1990’a kadar Arnavutluk tek partili bir Cumhuriyetti. Yugoslav modeli izlenerek oluşturulan 1946 Anayasası, 1950’de Sovyet modeli doğrultusunda değiştirildi. 1976’da kabul edilen Anayasa ile Arnavutluk’a özgü sosyalizm modelinin hukuksal çerçevesi belirlendi. 1976’da kabul edilen Anayasa, Nisan 1991 tarihinde hükümsüz kılınmış, yeni ve geçici bir anayasanın hazırlıklarına başlanılarak 30 Nisan 1991 tarihinde kabul edilmiştir. 28 Kasım 1998 tarihinde de yeni Anayasa kabul edilmiştir.
Arnavutluk’un yönetim şekli parlamenter demokrasidir. Devletin ana prensibi güçler ayrılığı ilkesine dayanmakta olup, yasama, yürütme ve yargı güçleri birbirinden bağımsızdır.
Cumhurbaşkanı devletin başıdır, aynı zamanda ordunun başkomutanı, Milli Güvenlik Konseyi ile Yüksek Yargı Konseyi’nin başkanıdır. Cumhurbaşkanı, beş yıllık bir dönem için meclis üye tam sayısının 3/5 çoğunluğu ve gizli oylama ile üst üste en fazla iki kez seçilir. 24 Temmuz 2002 tarihinden itibaren Alfred Moisiu Cumhurbaşkanı’dır.
Yasama gücü Kuvendi denilen Arnavutluk Meclisi’ndedir. Bu meclis dört yıllık dönem için seçilen 140 üyeden oluşur. Yüz meclis üyesi doğrudan seçilirken, kırk üye partilerin oy oranlarına göre oluşturulmuş isim listesine göre belirlenir.
Yürütme gücü, Bakanlar Kurulu’nun elindedir. Bakanlar Kurulu’nun Başkanı aynı zamanda Hükümet Başkanı’dır. Hükümet Başkanı ve Bakanları Hükümet Başkanı’nın tavsiyesi üzerine Cumhurbaşkanı atamaktadır.
Yargı faaliyetleri bağımsız olan ve anayasal hükümlere uygun olarak görev yapan bağımsız mahkemeler eliyle yürütülmektedir.
İdari yönetim açısından Arnavutluk Cumhuriyeti 36 bölge, 315 komün ve 43 belediyeye ayrılmaktadır. Ülkede 68 şehir bulunmaktadır.
Tarih boyu çalkantılı dönemler geçiren bu ülke en huzurlu günlerini Osmanlı döneminde yaşadı. Arnavutluk halkı bugün büyük bir sıkıntı içinde. Avrupa’nın Orta Asyada bulunan Arnavutluk, Balkanlarda Türkiye’nin en önemli dostu olmasına rağmen, Türkiye'nin ilgisizliği yüzünden, Arnavutluğa İtalya, Yunanistan ve Araplar büyük ilgi gösteriyor. Papalık ve Patrikhane kurdukları misyoner okullarla gençleri hıristiyan yaparken, Araplar Vahhabiliği aşılıyor.

ARNAVUTLUK'DA EKONOMİK GELİŞMELER
Osmanlı döneminde asırlarca birlikte yaşadığımız Arnavutluk'ta Osmanlı Medeniyeti konusunda bilgi vermeden önce bugünkü Arnavutluğu yakından tanımak gerekiyor. Yaklaşık 50 yıl süren bir baskı rejimi ve kapalı ekonomi döneminin ardından Arnavutluk, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecinin ağır ekonomik ve sosyal problemlerini aşabilmek amacıyla dış politikasını, esas itibarıyla ABD ve AB üyesi ülkeler ile her alandaki ilişki ve işbirliğini geliştirmek ve Avrupa ile bütünleşmek hedefleri üzerine kurmuştur. Dış politikada ilişkilerini çeşitlendirmek de Arnavutluk’un önemli amaçlarından biri olmaya devam etmiştir. Öte yandan, bölgenin bir çok ülkesinde yaşayan Arnavutların siyasi ve ulusal haklarının korunması ve geliştirilmesi Arnavutluk’un bölgesel politikasının belli başlı hedeflerinden birini teşkil etmektedir.
1990 yılına kadar planlı ve merkezi sistemli ekonomiye sahip olan Arnavutluk’ta, 1991 yılından itibaren ciddi reformlar başlatılmış, bir özelleştirme programı uygulamaya konulmuş, fiyatlar devlet kontrolünden çıkarılarak dış ticaret serbestleştirilmiştir

Arnavutluk'ta Sali Berişha dönemi
1990’lı yılların büyük kısmında, Arnavutluk, ekonomik reformların kaydettiği aşamalar bakımından Balkan ülkeleri için bir model olarak görülmüştür. IMF ve Dünya Bankası’nın desteği ile Sali Berisha yönetimindeki hükümet, 1996 yılı itibarıyla ekonominin büyük ölçüde özel sektörün eline geçmesini sağlayan bir özelleştirme programını uygulamanın yanısıra, bankacılık sektörünün yeniden yapılanmasını sağlamak amacıyla çalışmalar yürütmüştür. Bu çalışmaların neticesinde ortaya çıkan hızlı büyüme oranları da, reformların başarısını destekler görünmüştür.
Bununla beraber, reformların, özelleştirmenin ardından sağlanan tarımsal üretim artışı dışında kalan tüm başarıları, yüzeysel olmuştur. Finansal sektörün gelişememesinin yanısıra, hayat standartlarında açıkça gözlenen artış, yurtdışındaki işçilerden sağlanan kaynaklar, kaçakçılık ve para aklama gibi yasa dışı faaliyetler ile faizcilerden sağlanan kısa dönemli kazançlara bağlı olmuştur.

KRİZ SONRASI ARNAVUTLUK
1997 yılında yaşanan ekonomik ve sosyal patlamanın hemen ardından kurulan hükümet, yine uluslararası kuruluşların desteği ile, uzun dönemli ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla yeni bir istikrar ve reform programı uygulamaya koymuştur. Bu program çerçevesinde 1998 ve 1999 yıllarında IMF ve Dünya Bankası’ndan ülkeye çeşitli krediler sağlanmıştır.
Ülkede makroekonomik istikrarın sağlanabilmesi, nüfusun aşırı yoksul olması sebebiyle de engellenmektedir. 1997 krizinin patlak vermesinden önce yüksek faizlerden yararlanmak üzere pek çok kişinin evlerini satmış olması, ülkede özellikle evsizlik sorununun büyümesine sebep olmuştur.
Yine 1997 krizinin ardından Şubat 1998’de işsizlik ile mücadele amacıyla, dört yıl içinde 200 000 yeni özel sektör işi yaratmayı hedefleyen bir eğitim ve meslek kazandırma projesi uygulamaya konulmuştur. Kayıtlı işsizliğin Aralık 1999 tarihindeki 240 000 kişi düzeyinden Ekim 2000 tarihi itibarıyla 219 200 kişiye düşmüş olması, programın bir ölçüde başarılı olduğunu göstermektedir.
2000 yılı sonbaharında AB’nin Batı Balkanları ile imzaladığı Tercihli Ticaret Anlaşması kapsamında yer alan Arnavutluk, sanayi ve tarım ürünlerinin ihracatında tek taraflı tavizlerden yararlanmaktadır. 2000 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olan Arnavutluk, gümrük vergilerini ve kotalarını düzenlemekte ve dış ticaret açığını azaltmak için çalışmalarını sürdürmektedir.

ARNAVUTLUK’TA ENFLASYON
Arnavutluk ekonomisi 2001 yılında %6,5, 2002 yılında ise %4,7 oranında büyümüştür. 2002 yılındaki elektrik teminindeki sorunlar, sonbaharda yaşanan sellerin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkileri ve planlanan özelleştirmelerin gerçekleştirilememesi gibi etkenlerin rol oynadığı gözlenmektedir. 2002 yılında sanayi % 2 büyürken, inşaat sektörü %9,1, ulaştırma sektörü % 10,1 ve tarım sektörü % 2 büyümüştür. EIU göre ekonominin 2003 yılında % 6, 2004 yılında ise % 6,5 oranında büyümesi tahmin edilmektedir.
Tüketici fiyatlarındaki yıllık ortalama enflasyon 2002 yılında % 5,3 olarak gerçekleşmiştir. Yıllık ortalama enflasyonun 2003 yılında % 2,5, 2004 yılında ise % 2 seviyelerinde tutulması öngörülmektedir.
IMF ile gerçekleştirilen 3 yıllık ekonomik programın ilk gözden geçirme sonuçlarına göre, 2002 yılında GSYİH’nın % 6,2 si oranında bir bütçe açığı gerçekleşerek, % 8 hedefinin altına inilmiştir. Ancak, bu olumlu gelişmeye rağmen özelleştirme, yapısal reformların hayata geçirilmesi ve ülkenin fiziki ve finansal altyapısının iyileştirilmesinde IMF’in beklediği somut gelişmeler gerçekleşmemiştir.
Hükümetin dış politikası batı ile entegrasyonuna dayanmaktadır. Irak savaşında ABD Yönetimini desteklemiştir. Ocak 2003 sonunda Arnavutluk, AB ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması müzakerelerine başlamıştır. Bu anlaşmanın imzalanması, Arnavutluk’un dış ticaretinde ve dış yardım temininde olumlu etkiler yaratacaktır.

Arnavutluğun Komşuları ile ilişkileri..
Arnavutluk ayrıca Makedonya ve Hırvatistan ile birlikte NATO’ya entegrasyonun sağlanmasına gayret göstermektedir. Yeni Hükümet, Arnavutluk’un İtalya ve Yunanistan ile ilişkilerin geliştirilmesini hedeflemektedir.
Temmuz 2002’de Makedonya ile yürürlüğe giren, Haziran 2003 de ise Hırvatistan ile yürürlüğe girmesi öngörülen Serbest Ticaret Anlaşması, Şubat-Mart 2003 tarihlerinde, Romanya ve Bulgaristan ile de imzalanmış ancak, henüz yürürlüğe girmemiştir. Anılan anlaşmalar, Güneydoğu Avrupa’da ticaretin serbestleştirilmesi çabaları açısından önemli görülmektedir.
Arnavutluk, benzer Anlaşmaları, Sırbistan-Karadağ ve Bosna-Hersek ile de imzalamayı hedeflemektedir. Moldova ile bu konuda müzakerelere başlanılmıştır.
Bütün bu Anlaşmalar, Haziran 2001 de Brüksel’de 7 Güney Doğu Avrupa ülkesi (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya, Romanya ve Yugoslavya) tarafından imzalanan ve bölgede ticaretin serbestleştirilmesini hedefleyen mutabakat zaptı çerçevesinde önem kazanmaktadır. Bir ortak Pazar yaratılarak bölgedeki yabancı yatırımcıların ilgisinin çekilmesi hedeflenmektedir. Bu çalışmalara Moldova’nın katılımıyla bölgesel işbirliğinin arttırılması beklenmektedir.
Arnavutluk Hükümetinin 2002 faaliyetleri Ekonomik ve Sosyal Gelişme Milli Kalkınma Stratejisine (SKZHES) dayandırılarak gerçekleştirilmiştir. Milli Kalkınma Stratejisi tüm resmi kurum ve kuruluşların çalışmalarına da yön vermektedir. SKZHES’in uzun vadeli en önemli hedeflerinden bazıları aşağıda verilmektedir.

TÜRKİYE-ARNAVUTLUK TİCARİ VE EKONOMİK İLİŞKİLER
Türkiye-Arnavutluk Arasında Dış Ticaret
19 Kasım 1992 yılında kabul edilen 7638 sayılı yasa çerçevesinde, Arnavutluk’ta faaliyet gösteren yabancı firmalar Arnavut firmaların sahip olduğu hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Yabancı firmalar işletme ve mülkleri 99 yıl için kiralayabilmektedir. Mülk satın almak için mülkün değerinin üç katı yatırım yapmak koşulunu yerine getirmek gerekmektedir.
1992-2000 döneminde Arnavutluk’ta yapılan yabancı yatırımların toplamı 598 milyon Dolara ulaşmıştır. Ülkede 2.422 yabancı sermayeli firma bulunmaktadır.
2001 yılında 207 milyon Dolar olarak gerçekleşen doğrudan yabancı sermaye miktarı, 2002 143 milyon Dolara gerilemiştir. Doğrudan yabancı sermayedeki sözkonusu gerileme, büyük ölçüde, Albtelecom ve Tasarruf Bankası gibi planlanan özelleştirmelerin gerçekleştirilememesine bağlanmaktadır. 2002 yılında gerçekleşen yabancı sermayenin %87’lik bölümü AB ülkeleri kaynaklıdır.
İtalya ülkede tekstil, ayakkabı sanayileri başta olmak üzere mobilya üretimi ve balıkçılık sektörlerinde faaliyet gösteren 500 firmada 100 milyon Euro değerindeki yatırımıyla, Yunanistan ise 200 firma ve 100 milyon Euro ile en çok yatırıma sahip iki ülkedir.
Ülkede faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar, Yabancı Yatırımcılar Birliği adlı kuruluş altında örgütlenerek hükümet-özel sektör ilişkilerine yeni bir boyut katmaktadır.
2002 yılında Arnavutluk'a ihracatımız, 2001 yılı ihracatı olan 73.2 milyon Dolardan %7.4’lük bir artışla 78.6 milyon Dolara çıkmıştır. Aynı dönemde ithalat 3.6 milyon Dolardan 3.8 milyon Dolara yükselerek %7.3 oranında artış göstermiştir. Görüldüğü üzere ihracatımız ve ticaret hacmimiz 2003 yılının ilk 9 aylık döneminde 2002 yılının üzerine çıkmıştır. İTO tarafından 2001 ve 2002 yıllarında Tiran’da düzenlenen Türk İhraç Ürünleri Fuarlarının bu hızlı artışa katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Türkiye-Arnavutluk arasındaki ikili ekonomik ilişkiler ticaret ağırlıklıdır. Arnavutluk ile ticaretin büyük bir bölümünü Türkiye’nin ihracatı oluşturmaktadır. Ülkemiz çeşitli gıda, kimyasallar, temizlik maddeleri, dokuma ve sanayi ürünleri ihraç etmektedir.
Arnavutluk ile Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerine 1 Nisan 2003 tarihinde başlanmıştır. Müzakereler hızlı ilerlemekte ve kısa süre içerisinde sonuçlanması beklenmektedir.

EXİMBANK KREDİLERİ
1991 yılında Eximbank tarafından Arnavutluk'a açılan 15 milyon dolarlık kredinin 13.87 milyon dolarlık kısmı kullandırılmıştır. 2001 yılında borç erteleme anlaşması taraflarca imzalanmıştır.
Dönemin Başbakan Ecevit’in 28-29 Şubat 2000 tarihleri arasında Arnavutluk’a yaptığı resmi ziyaret sırasında sözlü olarak yaptığı açıklamalar ve Eximbank’a aktarılan talimatlar çerçevesinde, eski borçların ertelenmesinin ardından Arnavutluk’a 10 milyon Dolar tutarında yeni kredi açılması gündeme gelmiştir.

ARNAVUTLUK’TA TÜRK FİRMALARI
Arnavutluk’ta Türk girişimcilerin yatırımları inşaat ve madencilik sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Yeniden yapılanma sürecindeki Arnavutluk’ta Türk müteahhit ve müşavirlik firmaları için işbirliği fırsatları bulunmaktadır. Bu çerçevede Tepe İnşaat A.Ş., Gintaş, Be-Ha-Şe, Seyaş Mimarlık Mühendislik A.Ş., Enka ve Tümaş A.Ş. Arnavutluk’ta 35 milyon Dolar tutarında altyapı ve inşaat projelerini üstlenmişlerdir.
Türk girişimcilerinin yatırımları arasında bir ayakkabı fabrikası ve bir salyangoz işleme tesisi, büyük sayıda mağazalar, lokantalar, dişçilik muayenehaneleri yer almaktadır.
Madencilik sektöründe Ber-Öner Arnavutluk’ta bakır yoğun bölgelerde maden rezervi araştırma ve işleme hakkını 30 yıllık süre ile yap-işlet-devret modeli almıştır.
Kürüm Demir Çelik A.Ş. Elbasan Vadisi’ndeki demir çelik işletmelerini uzun süreli olarak kiralamış ve üretime başlamıştır. İlgili firma bugüne kadar teknoloji ve rehabilitasyon için 13 milyon dolar tutarında yatırım yapmıştır.
2003 yılı Mart ayı itibariyle, Türkiye’de toplam 10 Arnavut firması bulunmaktadır. Hizmet, imalat ve tarım sektörlerinde faaliyet gösteren söz konusu firmaların toplam yabancı sermaye içindeki payları 448 milyar TL’ye ulaşmıştır.
Tepe İnşaat A.Ş. Vlora ve İşkodra Hastanelerinin restorasyonu projesini üstlenmiştir.
Çelik grubuna bağlı BEHAŞE inşaat firması 8.koridorun bir parçası olan Rrogozhina-Elbasan yolunun ihalesini almıştır.
SEYAŞ müşavirlik firması kırsal kesime su sağlayan bir projenin müşavirlik işlerini üstlenmiştir. Nema Kimya firması Arnavutluk'un kuzey bölgesine yönelik içme suyu projesini Mayıs 2001 itibariyle üstlenmiştir. Proje Arnavutluk Bayındırlık Bakanlığı tarafından İslam Kalkınma Bankasının finansmanı ile Nema Kimya'ya verilmiştir.
ENKA, Amerikan ordusunun Arnavut mültecilere yardımını destekleme projesini, TÜMAŞ AŞ. ise petrol sahaları rehabilitasyonu fizibilite çalışmalarını ve GİNTAŞ Vlore Paşa Limanı Askeri Tesis inşaatını üstlenmiştir.
BDDK ile Arnavutluk Merkez Bankası arasında, ülkelerinde bulunan bankaların ve finans kuruluşlarının yurtdışı faaliyetlerine ilişkin doğru bilgiye ulaşabilmek, sınır ötesi denetim ve gözetim alanlarında işbirliğini kolaylaştıracak bir kurumsal çerçeve oluşturmak ve kurumsal tecrübeler ile teknolojilerin karşılıklı eğitim aracılığıyla paylaşımını sağlamak amacıyla 2 Ekim 2001 tarihinde İkili İşbirliği Anlaşması imzalanmıştır.

Arnavutluk’ta Yatırım İmkanları
Yeniden yapılanma sürecinde bulunan Arnavutluk, bu alanda faaliyet gösteren Türk müteahhitlik ve müşavirlik firmaları için iş imkanları sunmaktadır. Finansman bulunması koşuluyla altyapı projeleri, kereste ve tuz fabrikaları, inşaat gibi imkanlar mevcuttur.
Türk firmaları için özellikle telekomünikasyon, ilaç, bankacılık, enerji, petrol ve doğalgaz, tütün ve sigara sanayi, turizm, madencilik, makine sanayi, kimya ve plastik sanayi, gıda sanayi, çimento sanayi, sigortacılık ve ulaşım alanında Arnavutluk’ta yapılacak özelleştirme projeleri önemli imkanlar sunmaktadır.

Ticari ve Ekonomik Anlaşmalar

-Ticaret Anlaşması (12 Şubat 1986)
-Ekonomik, Ticari, Sanayi ve Teknik İşbirliği Anlaşması (2 Ağustos 1988)
-Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ve Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması (26 Aralık 1996)

TİRAN
Osmanlı egemenliği sırasında İşkodra vilayetinin Draç Sancağı'nda bir kaza merkezi olan Tiran, XVII. yüzyıla kadar küçük bir köy olarak katıldı. İşkodra Valisi Süleyman Paşa zamanında gelişmeye başladı. Süleyman Paşa şehirde iki cami yaptırdı. İskelesi olan Draç'a iyi bir kara ve demiryoluyla bağlı olan Tiran bugün, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'nin başkentidir. Tiran'daki en önemli eser, şehir merkezindeki Ethem Bey Camii'dir. Tek kubbeli büyük bir eser olan bu camiin içi, Arnavutluk ve Makedonya'nın bazı kesimlerindeki zevke uygun olarak renkli ağır kalem işi nakışlarla tamamen süslenmiştir. Burada Osmanlı devrine ait 3 gözlü, Tabakhane Köprüsü bugün hemen hemen toprağa gömülmüştür.

BEKTAŞİLERİN BAŞKENTİ OSMANLI ŞEHRİ AKÇAHİSAR'DAYIZ.
Akçahisar yanı Kurja Kalesinde Osmanlı'yı aramak..
Arnavutluğun başkenti Tiran'a çok yakın olan Kuruja Osmanlıca adı ile Akçahisar dağ yamacının altına kurulmuş muhteşem bir şehir. Şehir merkezindeki tarihi cami ve tipik Osmanlı mimarisı ile yapılmış dükkanlar bizleri heyecanlandırıyor. Virajlı ve kireç ocağı bulanan yollardan geçerek geliyoruz. Hemen belirtelim Enver Paşa döneminde tüm Arnavutluk ormanları kesilerek kireç ocaklarında yakılmış. Bugün bile Arnavutluk'ta kireç halen odamna yakışıyor bu ülkede orman kalmamış.
Akçahisar'daki kale görmeye değer. Kule ve kalenin muhteşem manzarası. Kale içindeki Osmanlı evleri, kale kapısı girişindeki mimarisi yarısı kalmış cami harabesi içimizi sızlatıyor. Arkeoloji Müzesi tam bir Osmanlı konağı, Mimarisi ile Safranbolu evlerinden farksız. Evin içi tam bir müze, Anadolu köy ve ev kültürünün tüm malzemesini bu müzede görüyoruz.
Kale burcuna yapılan tarihi müseside İskender bey ve Arnavutluk tarihi anlatılmış. Türkçe de bilen Müze Müdürü Hüseyin Hafizi bizlere müzeyi gezdirirken, İskender Bey'in 450 yıl yıllarda nasıl Osmanlıya isyan ederek burayı ele geçirdiğini heyecanla anlatırlar. Enver hoca tarafından yaptırılan bu müzede Osmanlı ve Türkler aleyhine bir çok resim var. Kaçak olarak çekim yapmamıza çok kızıyor kızmasına rağmen Osmanlı ve Türkler aleyhine yapılan resimleri ve panoları çekiyoruz.

OSMANLIYA İSYAN EDEN İSKENDER BEY’İN KALESİ
Arnavutluk’ta benim en çok beğendiğim yer Akçahisar (Kruje) oldu. Tiran’ın kuzeyindeki bu yer Arnavut milliyetçiliğinin ve Bektaşiliğinin önemli bir merkezidir. İskender bey Osmanlılara karşı direnişini bu kasabada gerçekleştirmiştir. Kurja yani Akçahisar'da bir çok Osmanlı şehri gibi kale eteğinde kurulmuştur. Bakımlı güzel Osmanlı evleri, konakları hala yerli yerinde duruyor. Evler arasındaki sokaklar ne kadar ismiyle müsemma. Hepsi "Arnavut kaldırımı".
On beşinci yüzyıldan kalma kale surları içinde bir de Bektaşi tekkesi var. Tekkenin türbedarı ile konuşuyoruz. Bize Türkçe Bektaşi nefesleri okuyor. Osmanlı paşalarına ait şiirleri kendine has Türkçesi ile okuyan Bektaşi Dedesi kale içinde kurumakta olan Osmanlı çınarının altında ve minaresi yıkılmış cami harabelerin yanında bizleri geçmişe yolculuğa çıkarıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'de tekkelerin kapatılması ile Bektaşilerin Arnavutluğa geldiklerini öğreniyoruz. Tekkenin önündeki zeytin ağacının Akçahisar'da Osmanlıya isyan eden İskender bey tarafından dikildiği, İskender beyin evlenen çiftlere 20 zeytin ağacı ve 30 üzüm asması dikmesini emrettiği söyleniyor. Tekenin bahçesinden on beşinci yüzyıl sonundaki hamamı ve on sekizinci yüzyıldan kalma eski konakları seyre dalıyoruz.

AKÇAHİSAR’DAKİ ALPEREN GAZİ SARI SALTUK’UN MAKAMI
Merkezi Romanya'nın babadağ olan, Bosna ve Kosova'da makamı bulunan Balkanların manevi fatihi Alp eren Sarısaltuk’un Akçahisar dağının zirvesinde de türbesinin olduğunu öğrendik. Sarısaltuk türbesinin yanındaki misafir hane binası kaleden bir kartal yuvası gibi muhteşem görünüyor. Zamanımız olmadığı için Sarısaltuk türbesine gidemiyoruz.
Başkent Tiran'a 40 km. olan Akçahisar da Arnavutluk şehirleri içinde tıpkı Berat gibi görülmezse olmaz mekanlardan birisi. Gerçi Tiran da başkent hüviyeti dolayısıyla, eski evleri, saat kulesi, hamamı ve Ethem Bey Camii ile Osmanlı eserlerine sahip ama büyük şehir olduğundan mimari miras gözden kaybolmuş. Tiran'a yakın Akçahisar’da ise tarihi doku muhafaza edilmiş.
Osmanlı çınarı altında elif gibi minaresi ile Kurja'yı süsleyen Osmanlı camisine kapı kapalı olduğu için giremiyoruz. Osmanlı çınarından Kurja şehrinin dar sokaklarını ve hediyelik eşya satan dükkanları seyrediyoruz.
OSMANLI ŞEHRİ AKÇAHİSAR ( KURJA)'NIN KISA TARİHİ
(Akçahisar; Arn. Kruje, Croje, Çeşme: bugün: Prusac)" Akropolites Vekayinamesi'nde (VIII. yüzyıl) Kroas adı ile geçen Akçahisar, 1343 yılında Venediklilerin eline geçti. 1395 yılında Konstantin Kastriota tarafından alındı. Özellikle İskender Bey'in karargahı olarak tanınan şehir, 1450-1466 ve 1468 yıllarında büyük kuşatmalara dayanmasına, rağmen, 1478 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildi.

EVLİYE ÇELEBİ’YE GÖRE AKÇAHİSAR
Evliya Çelebi "Seyahatnamesi'ne göre şehrin duvarları 30 metre uzunluğunda yalçın bir kaya üstünde beş köşeli bir hisardı. XVII. yüzyılda Melek Ahmed Paşa tarafından bu yapı onarılmıştı. Hisar'da 80 ev, bir Hünkar camii bulunmaktaydı. Varoşunda ise 800 adet bahçeli ve kagir ev, 80 dükkan, 8 cami ve mescid vardı ki bu yapılardan en güzeli Haydar Kethuda Camii idi (1616). Taştan yapılan caminin ince minaresi , taş minberi, istalaktitli alçı mihrabı bulunduğu , mahfilin çok güzel olduğu, sütunlara oturduğu anlatılmaktadr. Yine Evliya Çelebi'ye göre kasabada üç mektep ve üç tekke bulunmaktaydı. Şeyh Efendi'nin türbe, medrese, hankah iki katlı , üst katı geniş sahanlı olup, tek çatı altında birleşmişti. Şehrin saat kulesi kaleye 20 metre uzaklıktaydı. Malkoç ve İskender Paşa'ların gömülü bulunduğu mezarlıklar, XVI. yüzyılın önemli mezarlarıydı.
Akhisar, XIX. yüzyılda Bektaşi tarikatı dervişlerinin merkezi oldu. 1832 yılında Reşid Paşa'nın emri üzerine yıktırılan şehirde 10 bin kişi yaşamaktaydı ve halkın büyük çoğunluğu Müslümandı. Osmanlı yönetiminde iken Manastır Vilayeti'ne bağlı ilçe merkezi olan şehirde mevcut kale 1866'da ve 6 adet karakol 1876'da onarılmıştır.
Osmanlıca adı ile Akçahisar veya Akhisar, Arnavutça adı ile Kuruja şehri bugün Güney Arnavutluk'ta, Tiran'ın kuzeyinde bir güzel Osmanlı şehir olup, zengin bahçeleri ile geniş bir alanı kaplamaktadır. Biz bu şehre Aralık ayında gittik. Acaba yaz aylarında nasıl kışın bile çok güzel görünen bu şehir insanı büyülüyor. Bir gün Kuruja veya Akçahisar'a gidin. Kaleden Tiran' i seyr edin.

YEMEĞİ İLE MEŞHUR BİR OSMANLI ŞEHRİ ELBASAN
Osmanlıların zaman zaman "İbasan " da dediği "Elbasan" şehrine akşam üzeri geliyoruz. Başkent Tiran ile Elbasan arasında iki ayrı yol var. 54 Km. olan kısa yol dağlardan geçiyor. Biz kestirmeden ve tehikeli yollardan geçen dağ yolunu tercih ediyoruz. keskin virajlar ve tehlikeli vadilerden geçen yolumuz üzerindeki minareli köyler bize Anadolu'yu hatırlatıyor. Yaprakları dökülmüş hurma ağaçlarındaki hurmaların muhteşem manzarasını seyrederken, Trabzon hurmasının başkentinin Arnavutluk olduğunu gösteriyor. Çok istememize rağmen dalından hurma yiyemiyoruz.
Elbasan'a hakim tepe'den şehrin manzarası gerçekten muhteşem. Elbasan'a hakim tepedeki hırıstinyanların kutsal dev haç işareti % 72 si müslüman olan Elbasanlılar arasında huzursuzluk yarattığı için kaldırılacakmış. Şehir merkezindeki geniş meydanda bizi bir Osmanlı çınarı karşılıyor. Tarihi Osmanlı camisi yıkılarak meydan yapılmış. Açılan meydandaki çınar ağacının yanı başındaki cami şadırvanı geçmişin izlerini taşıyor. Enver Hoca'nın komünist yönetimi döneminde Elbasan'da 28 cami'nin yıkıldığını öğreniyoruz. Kale içindeki Türk konakları arasından geçerek Hünkar camisine geliyoruz.
Elbasan’da on beşinci yüzyıldan kalma Osmanlı kalesi, on yedinci yüzyıldan kalma iki cami ve on altıncı yüzyıldan bir çifte hamam olması lazım. Ama hepsi harap. Araplar eski Osmanlı eserlerini tamir etmek yerine yeni cami yaptırmışlar.İsmi de Arap Camii olmuş.Türkiye’nin devlet olarak henüz bir faaliyeti gözükmüyor. Ortadoks Yunanlılar, katolik İtalyanlar Elbasan'da misyonerlik faaliyetine devam ediyor. Bir çok balkan ülkesinde olduğu gibi Elbasan’da da Vahhabi Arap örgütleri faaliyet gösteriyor.
Elbasan da sevindirici olan Türkiye'den destekli İmam Hatip lisesinde 400 gencin okuması . Türkçe ve İngilizce’yi çok güzel konuşan bu gençler normal üniversitelerde eğitim görüyor. Arnavutluk müftülüğü Türkiye'ye yakın ilgi gösteriyor.

ELBASAN TARİHİ FATİH SULTAN MEHMETLE BAŞLAR
Tarih, Makedonya sülalesine kadar uzanan şehir, Eskiçağ'da Draç ile Selanik arasında uzanan ve Roma devrinde mükemmel hale getirilen İğnatius askeri yolu üzerine önemli bir pazar yeriydi. Osmanlı Türkleri, bu bölgeye ilk kez Draç Prensi Thopla'nın çağrısı üzerine geldiler ve Çandarlı Hayreddin Paşa , 1385 veya 1386 yılında Elbasan yöresinde Savra Ovası'nda Kuzey Arnavutluk prenslerinden Balsa'yı bir yenilgiye uğrattı ve kendisiyle birlikte Sırp Prensi İvanç'i , savaş sırasında öldürdü.
Elbasan'ın gerçek tarihi, Fatih'in 1465'te 150 bin kişilik bir ordu ile Arnavutluk'a girişi ile başlar. Fatih , İskender Bey'in sığındığı Akçahisar (Kurja) Kalesi'nde uzun süre dayanabileceğini anlayınca, Arnavutluk'u ve özellikle Kruja'yı kontrol altında tutmak üzere Elbasan Kalesi'ni yaptırttı ve yeteri kadar muhafız asker, cephane ve zahire koyduktan sonra geriye döndü. Bu kalenin yapılışı hakkında çeşitli kaynaklarda değişik tarihler belirlenmekteyse de , tarihçi Hammer'e göre, 1465 yılı olarak belirtilmektedir. 1467 yılında Balaban Mathia Paşa'nın Kruja'yı ( Akçahisarı) kuşatması üzerine , İtalya'dan dönen İskender Bey, Balaban Paşa'yı yenip öldürdükten sonra , Elbasan'ı kuşattı.
Bunun üzerine Fatih , ikinci kez Arnavutluk'a gidi. Arnavutluk'un tümüyle fethi üzerine yapılan teşkilata göre , Draç ve İspat ile birlikte üç kaldılık haline getirildi. İlk Sancak Beyi Mehmed Bey oldu. Sonra onun yerine Evrenoszade Mehmed Bey atandı.

ELBASAN'DA YIKILAN OSMANLI KÜLTÜR ESERLERİ
Elbasan'da eskiden en azından 47 cami ve mescit , 1 medrese, 2 mektep, hamamlar, imaret ve tekkeler vardı. Ayrıca türbeler, saat kulesi, köprü, çeşmeler ve kale de yapılmıştır.
XVII. yüzyılda Elbasan sancağı , 201 bin 963 akça gelirli bir has olup, 18 zeamet ve 128 tımara bölünmüştü. 4 bin 600 tımarlı sipahi çıkarmakta, alaybeyi, çeribaşı, sipah kethüda yeri, yeniçeri serdarı, kale dizdarı gibi askeri komutanları, müfti nakib, şehir naibi, muhtesib ağası, bacdar ve haraç ağası gibi sivil memurları bulunan bir sancak olarak görülmektedir.
Evliya Çeleb, ilgi gösterdiği bölgenin halkı, örf ve adetleri üzerine birçok bilgi verir. Şehir, Osmanlıların elinde kaldığı sürece, Rumeli ordusuyla bütün savaşlara katıldı. Tanzimat'tan sonra yapılan vilayet teşkilatıyla bir ilçe haline getirilerek, Debre Sancağı’na bağlandı. 1875'ten sonra tekrar sancak oldu.Balkan Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan Elbasan, bugün Arnavutluk Cumhuriyeti'nin il merkezidir.

OSMANLI ŞEHRİ ELBASAN EVLERİ
XVII. yüzyılda Elbasan şehri, 1150 haneden ibaret kale etrafında yayılmış dağınık bir Osmanlı şehir manzarası arzetmekteydi.
Evleri kiremitlerle örtülü, üç ve dörder katlı bulunuyordu. Fatih Gazi Sinan Paşa Balizade ve Sinan Bey Camileriyle çarşı han ve hamamları şehri süslemekteydi. Kitabesine göre H. 870 (1466) tarihinde inşa edildiği bilinen şehrin kalesi, 1832 yılında harap ve onarımı imkansız olduğu için çıkarılan bir iradeyle yıkılmıştır. Şehre 1903 yılında bir Mekteb-i İdadi yaptırılmıştır.
Vezir Köprü, Elbasan'ın doğusunda , Skumbi Vadisi boyunca Orta Arnavutluk Dağları arasında, Romalılar zamanı "Via Eğnatia" adı ile tanınan bir ana caddede uzanmaktaydı. Bugün de Makodonya ve Selanik yönlerinde harekat için çok önemli bir değer taşıyan bu yol üzerindeki bu köprü, XV. yüzyıl eserlerinden iken, Avusturyalılar tarafından tahrip edilmiştir.

AVLONYA
Roma istilasından önce İlliria'da kurulmuş şehirlerdendir. İstanbul'da Latin İmparatorluğu'nun kurulmasından sonra bu devletin yönetimini geçecek Latinler'in Epiros despotluğunun bir şehri oldu. Sonraları evlenme yoluyla Napoli krallarına geçti. Avlonya Presliği 1383'te Türk akıncılarının sıkıştırması karşısında Venedik Cumhuriyeti'nin himayesine girdi.
1417 yılında Baladan Bey komutasındaki Türk ordusu tarafından ilk kez zaptedilen Avlonya yeniden Arnavutların eline geçti. Çandarlı Halil Paşa tarafından ikinci kez zapt olundu. İskender bey zamanında elden çıktı(1443). 1460'tada Venediklilere satıldı.
1478 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından geri alınan Avlonya, kesin olarak 1590 yılından sonra Türk şehri haline geldi. Avlonya, Osmanlı yönetiminde, Rumeli eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. Hatta Gedik Ahmet Paşa'nın İtalya Seferine memur edildiği sırada bu sancağın paşalığı da kendisine ek görev olarak verilmek suretiyle Avlonya'nın kıyıya geçebilecek Türk kuvvetleri için bir üsse dönüştürülmesi de düşünüldü. Burada 7 Ağustos 1638'de Türk, Cezayir ve Venedikliler arasında şiddetli çarpışmalar oldu ve sonuçta Venedikliler şehre girdiler ve Cezayir korsanlarını büyük zarara uğrattılar. Bunun üzerine durum, Bağdad seferinde bulunan IV. Murad'a bildirildi. Hiddetlenen padişah, önce Osmanlı ülkesinde bulunan bütün Venediklilerin katlini emretti. Öfkesinin yatışmasından sonra padişah Avlonya'daki Sadrazam Kaymakam Musa Paşa'ya gönderdiği fermanla Venedik Balyosu'nun tutuklanmasını ve Cumhuriyet'le olan ticari ilişkisinin kesilmesini, İsplit İskelesi'nin kapanmasını emretti. Padişah seferden döndükten sonra, Venediklilere karşı karadan ve denizden büyük bir sefer hazırlığına girişti. Padişahın ölümü ve Sultan İbrahim'in tahta geçmesi üzerine Venedik Cumhuriyeti, biraz cüretlendi. Bunun üzerine Sadrazam Kara Mustafa Paş, kuvvetli bir donanma hazırlamaya karar verdi. İstanbul ve diğer tersanelerden büyük miktarda gemi siparişi vererek büyük bir donanma oluşturdu. Yapılan bütün girişimler Osmanlıların bu faaliyetni önleyemedi ve sonuçta Venedikliler'e karşı savaşa karar verildi. Avlonya, kesin olarak bir Türk şehri haline girmesi, ancak 1690'dan sonra mümkün oldu.
Avlonya, Osmanlı yönetiminde Rumeli eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. 1706 yılında Avlonya Sancağı dahilinde kaza ve köylerde bulunan Cizeyeye tabi reayanın bazılarının Arnavud Beyzadeleri hikaye ederek Cizyeye vermediler, bu durumda Cizyenin emin birine karar verilmesine karar verildi. (Nisan 1706
Avlonya, 1867 Vilayet Teşkilatı Nizamnamesi'nden sonra Yanya İlinin Berat Sancağı'na bağlı bir ilçe merkezi haline getirildi ve bu durumunu Balkan Savaşı başlarına kadar sürdürdü. Arnavutluğun bağımsızlık ilanından (28 Kasım) sonra 4 Aralık 1912'de ilk Arnavutluk Milli Meclisi Avlonya'da toplandı ve geçici hükümet burada kuruldu.
1780 yılında Avlonya Sancağı Mutasarrıflığı ve Derbentler başbuğluğuna atanan Kurt Ahmed Paşa, Osmanlı Devleti'nin Rusya ile savaşa girmesi üzerine çok sayıda piyade ve süvari askeri toplayarak sefere çıkmak üzeri orduyu Hümayuna katıldı. (12 Ekim 1787)
Şehirde tek kubbeli güzel bir camii vardır. Mimarisi bakımından klasik Türk mimarisi uslubundadır.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Avlonya'ya hükümet konağı (1876) ve değirmenler (1877) yaptırılmış, 1866 yılında da Latinler için bir kilise yapılmasına izin verilmiştir.
Avlonya, bugün Arnavutluk'un güney bölümünde bir liman bölgesi olup, aynı adı taşıyan ve 1448 kilometrekare yüzölçümü bulunan ilin merkezidir.
Arnavutluk’un Osmanlılar açısından bir diğer önemli şehri de İşkodra. Bu kuzey şehri Geg (Gegaların) merkezi. Bilindiği gibi Arnavutluk’ta kuzeyde oturanlara "Geg", güneydekilere "Tosk" (Toska) denir. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen (yüzde 70 civarı), kuzeyde Kotalik, güneyde Ortadokslar dinamik birer azınlık grubu olarak yaşar.
Kuzeydeki Katoliklerin "malesor" denilen feodal sisteme hala sadık Katolik aşiretler şeklinde yaşadıkları bir gerçektir. Osmanlıların son yüzyılda çok uğraştığı bu dağlar (mal: dağ, Malesor: dağlı) zaman zaman İtalya ve Avusturya tarafından desteklenmiş ve Osmanlı’ya karşı kışkırtılarak isyan ettirilmiştir.
Batı’da İşkodra’dan, doğuda Peskopi’ye kadar, kuzeyde Kukes’ten güneyde Mat’a kadar bu bölgeye "Malesi" denir. Lezha’dakilerin yüzde sekseni, Koptik’tekilerin yüzde doksanı ve yine Büyük Malesi’nin, Mirdita’nın yüzde yüzü Katoliktir. Kukes’te müslümanlar çoğunluğa geçerler. Mt’ın hemen hemen tamamı Müslümandır. İşkodra şehir merkezinde ise sadece yüzde kırk Katolik olmasına rağmen, Belediye Başkanı Katoliktir. Son yıllarda Koplik’ten ve Büyük Malesi’den İşkodra’ya çok sayıda Katolik gelip yerleşmektedir. Bu durum tarihi şehrin demografik dengesini bozmakta, sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.
İşkodra’da İtalyanlar başta olmak üzere Katolik ülkelerin misyonerlik faaliyetleri son derece yoğundur. İşkodra şehir merkezinde yalnız Müslümanların Büyük Ebubekir Camii olmasına karşılık; iki büyük kilise, üç İtalyan Katolik okul, on civarında misyoner eğitim merkezi bulunur. Nobel ödülü de alan meşhur Rahibe Teresa’nın Arnavut asıllı olması Vatikan’ın Arnavutlar üzerinde özel çalışmalar yapmasına yol açmıştır.Kuzeyin İtalyan nüfuz ve hakimiyet sahasına girmesi dolayısıyla İşkodra, Arnavutluk ‘ta İtalya ve Vatikan’ın bir ileri karakodu durumuna dönüşmesine yol açmıştır.
Arnavut Demokrat Partisi’nin başkanı Sali Berisa, Müslüman bir kuzeyledir. Ama Katoliklerin hükümette, mecliste önemli ağırlıkları ve Katolik kodrları bulunmaktadır. Hükümetteki etkili isimlerden Zek Preçi, Cumhurbaşkanı Recep Meydanı’nın eski yardımcısı Preç Zogaj, Gençlik Kültür ve Spor Bakanı Edi Rama Katoliktir. Ayrıca Giergi Fista gibi önemli Katolik Arnavut Şairlerin tesiri edebiyat dünyasında sürmektedir. Günümüzde de Frok Çupi gibi Katolik medya ileri gelenleri vardır. En önemlisi de "Caritas" isimli İtalyan misyonerlik kuruluşu kuzey Arnavutluk’ta Katolik-İtalyan tesirinin artması için yoğun çalışmalar sürmektedir.
Bütün bunlara karşılık Osmanlı Arnavutlarından Sünni-İslam kültürünün mümessillerinden sadece İşkod müftü Sabri Koçi kalmıştır. İşkodra’da İskenderiye Camii ve Kurşunlu Camii’nin bakımlarının ve tamiratlarının tam olarak yapılmaması, yüzlerce yıllık Türk hakimiyetinin sündüğü bu bölgede yavaş yavaş yakında esamimizin okunmayacağının bir işareti gibi gözükmektedir.

MERAKLISINA NOTLAR
1. Osmanlı Devleti Arnavutluk coğrafyasına tarihi, kültürel ve stratejik yönden çok önem vermişti. Arnavutlar İslamiyet’le Türkler vasıtasıyla tanışmışlar, din-i mübin’e Osmanlılar sayesinde girmişlerdi.Bu beraberlik yüzlerce yıl devam etmiş, Osmanlı Türkleri Harbi sonuna kadar Arnavutları yalnız bırakmamıştır.
Yazıda söz konusu edilen İskodra, Hasan Rıza Paşa tarafından kahramanca savunulmuş ve Paşanın şahadeti sonucunda 26 Nisan 1913’te dört yüz elli yıl kadar Türk egemenliğinde kalan İşkodra şehrine veda edilmiştir. Bundan sonra büyük devletlerin baskısıyla onlar da ayrılmışlardır.
2. Arnavutluk’taki bir diğer Osmanlı müstahkem mevkii de Yanya şehriydi. Şu anda Yunanistan’da bulunan bu şehir güney Arnavutluk’un sancak merkezidir. Pindus sıradağlarının batısında bulunan bu epir şehri Balkan savaşında Türk kahramanlığının unutulmaz örneklerini sergilemiştir.
9 Ekim 1431 yılında Türk hakimiyetine giren Yanya, 6 Mart 1913 yılında Yunanlılara geçmiştir.Kuzeyin Katolik olmasına karşın, güney Arnavutluk Hıristiyanları Ortadoks’tur ve Yunanistan’ın önemli bir tesiri bu bölgede kendisini gösterir.
Arnavut Sosyalist Partisi Liderinden Başbakan Fatos Nano, Dışişleri Bakanı Pascal Milo Ortadoks olup, Yunan taraftarları olarak bilinirler. Yunanistan’ın güney Arnavutluk’a yönelik Pan-hellenik faaliyetleri bu bölgede uzun süreden beri sürmekte ve dikkatle izlenmektedir.
Yunanistan bölgede bulunan Arnavutların Ortadokslarının "Grek" asıllı olduklarını ileri süren bir politika izlemekte ve hem siyasi, hem kültürel yönden Ortadoks Arnavutları süratle asimile etmektedir. Buna karşılık, Yunanistan’da, da "Yanya" yani güney Epir’de Arnavut milliyetçiliğini ön plana çıkaran "Çamarya" isimli bir hareket bulunmaktadır. Anlaşılan odur ki Arnavutluk’un güneyi ve Yunanistan’ın kuzeyi yani Epirus bölgesi her ülke için de karşılıklı birer irredanta olmaya devam edecek ve bu mücadele şimdilik su altında gizli gizli sürecektir.
3. Yukarıdaki konunun askeri cephesi için tarihi açıdan iki kaynak tavsiye ediyoruz; "Yanya Savunması ve Esat Paşa" (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Bakanlığı ); İskodra Savunması ve Hasan Rıza Paşa (Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Bakanlığı).

OSMANLI ŞEHRİ İŞKODRA'DA TARİHİ TÜRK ESERLERİ
İşkodra kendi isteği ile Osmanlı yönetimine girdi Arnavutluk'daki gezimiz İşkodra’da devam ediyoruz. Asırlarca Osmanlı medeniyetinde kalan İşkodra'da bir birinden güzel tarihi Türk eserleri yok olmuş. Mostar Köprüsüne benzeyen Kiri nehri üzerindeki BES adını taşıyan Taşköprü görülmeye değer. , camiler, kale ve diğer eserler Osmanlı medeniyetini gösteriyor. Kaledeki tarihi caminin yıkık haline üzülüyoruz. Anadolu Belgesel Yayıncılık ve Devr-i Alem TV programı olarak İşkodrada araştırmalar yapıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu'na ilk kez 1392'de yapılan akınlar sonucu Prens'in , Yıldırım Bayezid'e bağlılığını bildirmekte bağlanan İşkodra kısa süre sonra Macarların eline geçtiyse de , Niğbolu Zaferi'nden sonra (1396) Osmanlılar şehre yeniden sahip oldular. 1401'de Prens tarafından şehir Venediklilere satıldı. 1409'da Macar Kralı Zsigmond (Sigismund) tarafından işgal edildi. 1444'te Firuz Bey tarafından ele geçirilerek, Venedik Cumhuriyetine teslim edildi. 1455'te Evrensoğlu İsa Bey tarafından İşkodra , kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı ise de, şehir bir kaç kez yine el değiştirdi. 1467'de Rumeli Beylerbeyi Mahmud Paşa büyük bir ordu ile gelerek , burasını işgal etti. 1468'de Kuzey Arnavutluk'la birlikte Osmanlı egemenliği tam olarak yöreye yerleşti ve böylece Rumeli Beylerbeyliği'ne bağlı bir sancak haline getirildi. Arnavutluk'la süregelen savaşlar sonunda bölgede İslamiyet geniş ölçüde yayıldı ve birkaç boy hariç , İşkodra ve çevresi halkı , islamiyet'i kabul etti. XVIII. yüzyılda zorbaların eline geçti. 1706'da isyan eden Karacadağ halkından bir kısmı dağlık yerlerden aldırılarak, ovalık yerlere yerleştirildiler. Buşet köyünden Mehmed Bey bölgeye hakim oldu ve bab-ı Ali kendisine sadrazamlık vererek İşkodra Valiliği'ne atadı. Böylece Kuzey Arnavutluk’a hakim olan Buşuatlar, Avusturya ve Venedik ile siyasi ilişkiler kurmaya başladılar.

RUSLAR İŞKODRA’DA
Mehmed Paşa'nın yerine geçen Mahmud Paşa Ruslarla siyasi ilişki kurmaya başladı ve Katerine Li'nin teşvikiyle bölgede isyan etti. Ancak Gazi Hasan Paşa'nın müdahalesiyle 1779'da ayaklanma bastırıldı. Mahmut paşa antlaşmaya göre tekrar İşkodra valiliğine bırakıldı. 1786'da Venedik topraklarına saldırıya kalkışması Mahmud Paşa'nın idamını gerektiren bir sebep oldu. Bunun gereğini yapmak için harekete geçen Elbasanlı Kurt Ahmed Paşa , İşkodra'yı kuşattıysa da, yenilgiye uğrayınca çekilmek zorunda kaldı. Mahmud Paşa'nın 1788'de Karadağ'da öldürülmesiyle İşkodra yeniden Osmanlı İmparatorluğu'na bağlandı. 1810 yılında Sırplar , Ruslarla anlaşarak yeniden isyan etiler. Bunun üzerine Bosna tarafından asker toplanarak isyancıların üzerine gidildi ve isyan bastırıldı. 1832'de Reşid Mehmed Paşa'nın Mustafa Paşa'yı teslim alışıyla yerli valilere son verildi.
1871 yılında İşkodra'da bulunan askeri kuvvetler azaltıldı. 3 Rebiülevvel 1285( 24 Haziran 1867/6Cool tarih ve 1474 sayılı Meclis -i Mahsusa iradesiyle Üsküp vilayetiyle birleştirilerek, Merkez, Prizren ve Debre sancaklarından ibaret bir vilayet merkezi oldu. Klementi, Hotti, Skrielli, Kastrati ve Pilati kabilelerinn yaşadığı merkez ilçede 4 bin 140 hane Müslüman, bin 730 hane Latin ve 370 hanede Ortadoks vardı. İşkodra şehri ise 2 bin 500 hane Müslüman, 900 hane Latin ve 100 hane de Ortadoks idi. 1 Mart 1876 yılında halk Bab-ı Ali'ye bir mektup göndererek, İşkodra'nın vilayet olmasından dolayı teşekkürlerini arzettiler.

İŞKODRA HALKI TÜRKİYE’YE GÖÇ EDİYOR
1876'de İşkodra Derviş Paşa'nın karargahı oldu. Burada Midritlerin çıkardıkları isyanlar bastırıldı; sonra da Karadağ Savaşı'nda önemli merkezlerden biri oldu. 1877'de İşkodra vilayeti küçültüldü, ufak bir vilayet haline getirildi. Aynı yıl Osmanlı Meclisi'ne milletvekili gönderen 29 seçim bölgesinden biri oldu. 1881'de ilçe yapıldı.1908 teşkilatında ise , merkez ve Draç sancaklarından meydana gelen bir vilayet haline getirildi. Balkan Savaşı'nda İşkodra Hasan Rıza Paşa komutasında kendisini kahramanca savundu ise de, Esad Paşa Toptani'nin Hasan Rıza Paşa'yı şehit etmesi üzerine 13 Nisan 1913'te teslim oldu. Böylece Türk egemenliği sona eren İşkodra , Birinci Dünya Savaşı'nda 27 Haziran 1915 Avusturya - Macaristan birlikleri, İkinci Dünya Savaşı'nda ise İtalyanlar tarafından işgal edildi. Bugün Arnavutluk Cumhuriyeti'ni oluşturan 10 idari bölgeden birinin merkezi olan İşkodra'da son nüfus sayımında Müslüman nüfus 50 bini aşmaktaydı. Ancak, Osmanlı egemenliğinin burada son bulması üzerine halkın çoğu Türkiye'ye göç etmiş, burada çok az bir nüfus kalmıştır.

İŞKORDA’DA OSMANLI ESERLERİ
Osmanlı devrinin son yıllarda İşkodra'nın 1500 dükkan, 1 kapalıçarşı, 1 bedesten, 40 kadar cami, 2 medrese, 1 ortaokul ve 1 kütüphane vardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimi süresince İşkodra'da mevcut bir çok yapılan onarımları gerçekleştirilmiş, bir çok , kilise ve diğer yapı yeniden yaptırılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse , aşağıda tarihleriyle sıralanan onarım yapıları sayabiliriz:
1769 yılında Podgoriçe, Espozi ve Zabik kaleleri onarıldı. Drin Nehri üzerindeki köprünün (1866)ve diğer köprülerin (1901) , onarımları yapıldı.1834'te bir kışla , 1855'te ve 57'de bir rüştiye mektebi, 1861'de Bugoviçe kasabasındaki bir kışla 1865'te 4 sıbyan mektebi, 1867'de askerler için hastane, Podgoriçe kasabasında bir kışla ve hastahane, 1870'te İşkodra'da yeni bir hastahane, 1883'te gümrük binası, Tuz Kasabasında bir cami (1892) İşkodra, Les ve Tuz kasabasında 10 mektep, bir mescid (1892), 1905 yılında ise Müslüman çocuklar için bir okul yaptırıldı.

İŞKODRA’DA OSMANLI HOŞGÖRÜSÜ
İştodra'da yaşayan Hıristiyanlar içinde , kilise okul ve diğer yapıların onarım veya yenilenmesine Osmanlı hükümetince izin verilmiştir. Bunları XIX. yüzyıl ikinci yarısından itibaren tarihleriyle aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz;
Avusturyalılar için bir Katolik kilisesi (1855) Zoyçe köyüne bir Katolik kilisesi (1858) Zadrime kazası Zaviye Köyüne Latin Kilisesi (1858) Rasi köyüne Aya Yani Prodmoros (1859) Barkazasına Aya Nikola (1859) sancak merkezine Aya Aleksandr adı Rum Kilisesi (1859), Kastıran kazası Beyza köyüne (1859), İspiç köyüne Latin kiliseleri (1860) Boşet köyüne Katolik kilisesi (1863) Ülgün kazası Akçabel köyüne Latin Kilisesi (1873) Akud köyüne Katolik Kilisesi (1892) Rum cemaati kız ve erkek çocukları için mektep (1893) Zadırma köyüne Katolik kilisesi, (1895) Veli Boya köyüne papaz ikametgahı (1896) Leon kazası Eşfiz köyüne Latin Kilisesi (1902) İl merkezine Latin sanayi mektebi (1902) ve Latin Eytamhanesi ile sanayi mektebi (1909) yapıldı.
İşkodra'daki (1896) ile Payan (1898) ve Dayiç köylerindeki Latin Kiliselerinin (1899) Leş kazasındaki Katolik kilisesinin (1899) Şeldıpa köyündeki Latin Kilisesinin (1902) onarımlarına izin verildi.

KURŞUNLU CAMİİ’Sİ YOK OLAN MEDENİYETE AĞLIYOR
Osmanlı dönemi yapılarından olan ve halen İşkodra'da viran olarak mevcut Kurşunlu Camii , buradaki Buşatlılar ailesi adına yapılmıştır. Camiin kubbeleri kurşunla kaplı olduğu için; halk arasında Kurşunlu Camii" demek olan "Dschamia Plumit" adı ile anılmaktadır.
Cami, yapı şekli bakımından İstanbul Sultan Camiilerinin kopyası niteliğini taşımaktadır. Esas camii kare biçimli olup, üstünde oransız derecede yüksek penceresiz sekiz köşeli kasnağa oturan kubbesi vardır. Mihrap son devir Osmanlı camilerinde görüldüğü gibi, dışarı taşkın bir bölümün içindedir. Kale'den kurşunlu caminin sulara gömülü hali bizleri derinden üzüyor. Burada sulara gömülen ve yok olan sade bir cami değil Muhteşem Osmanlı medeniyeti. Türkiye kendi kültür değerlerine sahip çıkmalı.
Evet İşkodra’yı yazı ili anlatmak çok zor. Sizlerin de birgün yolu İşkodra’ya düşerse bizim gibi önce kaleye çıkıp,İşkodra şehrini, Gölü, nehirleri ve Adriyatik denizi üzerinden batan güneşi seyredip. Şanlı tarihimizi, muhteşem kültür ve medeniyetimizi düşünün. Kale içindeki tarihi Osmanlı Türk camisi'nin perişan haline üzülüp Kültürümüze nasıl sahip çıkabiliriz sorusunun cevap arayınların. İşkodra gezimizde Osmanlı kültürünü yaşatan bir çok dost tanıdık. bir çok yeri ziyaret ettik. İşkodra’daki dostlarımızı unutmayacağız.Gönlümüz İşkodra’da kalarak ayrılıyoruz.

BEYAZ ANLAMINA GELEN OSMANLI ŞEHRİ BERAT’DAYIZ..
Bugün Osmanlı mimari kimliğini muhafaza eden Berat ; XIII. yüzyılda Sicilya'nın, sonra Napoli'nin , XIV. ve XV. yüzyılda da Musaki ailesinin yönetimine giren şehir , daha sonra Osmanlı yönetimine girdi ve Balkan Savaşı'nda İmparatorluk'tan ayrıldı. Burası Osmanlı yönetiminde iken kaza dahilinde bir sancak merkezi idi. 1887 yılında Hıristiyan halk ayaklanmaya başlamış, ancak bu ayaklanmalar, alınan önlemlerle zamanında bastırılmıştır.
Şehir , XV. yüzyıldan kalma camii ve eski Türk kalesiyle ünlüdür. Günümüzde sağlam olarak kalan Kurt Ahmed Paşa Köprüsü, Derbendler Başbuğu Kurd Ahmed Paşa tarafından olup, köprü ayakları ortasında büyük boşaltma gözleri , bunların sağ ve solunda, küçük boşaltma gözleri vardır. Bina kapısı üzerinde "Kurt Ahmed Paşa adını taşıyan bir kitabe vardır ve üzerinde 1784/85 tarihi yazılıdır. Ayrıca Berat'ta Kurd Ahmed Paşa Camii Tekkesi ve türbesi de bulunmaktadır.
Berat'da Osmanlı döneminde yapılan Meryem Ana Kilisesi, 1891 yılında yapılmıştır. Berat Sancağı'na bağlı Bayaka köyünde bulunan bu kilisenin yapımında, Osmanlı hükümeti gerekli maddi kolaylığı da göstermiştir.
Berat bugün , Orta Arnavutluk'ta aynı adla anılan bir bölgenin yönetim merkezi olan , 11 bin 900 nüfuslu bir şehirdir.

BERAT ŞEHRİNDE OSMANLI'YI ARAMAK
Berat yahut Osmanlı deyişiyle "Arnavut Belgrad’ı şahane. Tam bir Osmanlı şehri, Arnavutluğa gelip de beyaz anlamına gelen Berat'ı görmeden gitmek büyük bir eksiklik. Zeytin ağaçları ve çam ormanlarının arasından geçerek Berat kalesine çıkıyoruz. Kale içindeki evler Antalya ve Alanya kale içindeki evleri andırıyor. Berat kalesinde yıkık cami gönlümüzü yaralıyor. Minaresinin yarısı yıkılan Kırmızı cami tarihin izlerini taşıyor. Kele'den Berat şehri çok güzel görünüyor. Tarihi Osmanlı evlerinin arasındaki Arnavut kaldırımı döşeli sokaklarda gezerken tarihi geçmişi düşünüp zaman tünelinde yolculuğa çıkıyoruz.
Osum Nehri üzerinde Kurt Ahmet Paşa köprüsünden geçip, kıyısından kaleye doğru tırmanıyoruz.Safranbolu’da gibiyiz.Kale yamacındaki evler bizim Anadolu evlerinden farksız.Ve son derece iyi korunmuş .On altıncı yüzyıldan kalma Kurşunlu Camii’ni, Beyazıd Han Camii’ni, Bekar Camii’ni, İbrahim Paşa Camii’ni Görüp Halveti Tekkesi’ne gidiyoruz. Sütunlu, revaklı taş işlemesi göze çarpan mükellef bir dergah. Şu anda faal değil. Kale üzerinde bir Osmanlı konağının restorant-kafeterya olarak işletiyorlar. Arnavutluk’ta sanki on dokuzuncu yüzyıldan kalma bir Osmanlı şehrindeyiz.
Berat şehrindeki camileri ziyaret ediyoruz. Bekar - Esnaf caminde öğlen,Beyazıt Han camisinde ikindi namazı kılıyoruz. Camilerin içi görülmeye değer. Cami çevresindeki tarihi Osmanlı mezarları, Suyu akmayan çeşme bizleri derinden etkiliyor.

BAŞKENT TİRAN’DA YOK OLAN ESERLER
Başkent Tiran büyük bir şehir. Her yerde faaliyet var. Büyük bir yatırım hamlesi yapılıyor. Şehir merkezindeki Gökdelenin üstünden şehri kuşbakışı seyrederken Tiran'ın planlı ve muhteşem bir şehit olduğu görülüyorum. Komünist dönemde Enver Hoca'nın Evinin bulunduğu bu bölge halka kapatılmıştı. Bugün Enver Hocanın evi devlet misafirhanesi olarak kullanılıyor. Evin önünde fotoğraf ve belgesel çekerken geçmişi düşünerek, Acaba geçmişde bu işi yapsak bize ne olurdu? sorusunu kendimize soruyoruz.
Bir zamanlar köy olan Başkent Tiran Osmanlı döneminde İşkodra vilayetinin Draç Sancağı'nda bir kaza merkeziydi. Tiran, XVII. yüzyıla kadar küçük bir köy olarak katıldı. İştodra Valisi Süleyman Paşa zamanında gelişmeye başladı. Süleyman Paşa şehirde iki cami yaptırdı. İskelesi olan Draç'a iyi bir kara ve demiryoluyla bağlı olan Tiran bugün, Arnavutluk Cumhuriyeti'nin başkentidir. Tiran'daki en önemli Osmanlı eser, şehir merkezindeki Ethem Bey Camii'dir. Tek kubbeli büyük bir eser olan bu camiin içi, Arnavutluk ve Makedonya'nın bazı kesimlerindeki zevke uygun olarak renkli ağır kalem işi nakışlarla tamamen süslenmiştir. Burada Osmanlı devrine ait 3 gözlü, Tabakhane Köprüsü bugün hemen hemen toprağa gömülmüştür.
Ethem bey camisi ve saat kulesini ziyaret ediyoruz. Enver hoca döneminde müze olan bu cami eşsiz süsleme sanatına sahip. Cami içinde çekimler yapıp burada yaşayan Türk vatandaşları ile konuşuyoruz.

ADRİYATİK SAHİLİ'NDEKİ OSMANLI'NIN SANCAK MERKEZİ DRAÇ (DURUS)

Kültür ve medeniyet tarihimize giren güzel bir söz var " Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası Coğrafyası " bu sözcük bugün herkesin dilinde Ancak kaç kişi Adriyatik sahiline gitti. Arnavutluğa geldikten sonra sürekli rehberimize Adriyatik sahiline ne zaman gideceğimizi sorup durdum. Benim bildiğim Osmanlı Sancak merkezi Draç'ın adı Durus olmuş.Güneş batarken geldiğimiz Draç'da Adriyatik sahilinden güneş batımı ve sahilin muhteşem manzarası'nın belgeselini çekerken kendimi tarihin derinliklerine yolculuğa çıkarıp Çin Seddi’ni düşünüyoruz.

Bugünkü adı Durus olan Osmanlı Sancak merkezi Draçla ilgili bilgiler vermek istiyorum. Uzun süre Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde bir iskele durumunda olan Draç, 7 Temmuz 1880'de Sancak haline dönüştürüldü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder