*9-10 ve 11 Aralık 2004 Tarihlerinde Türk-Arnavutluk dostluk
gurubu'nun davetlisi olarak gittiğimiz Arnavutluğun Başkenti, Tiran, Kuruja (
Akçahisar) İşkodra, Elbasan, Avlonya (Vİlora),Durus ( Dıraç) ve Beraat' da
araştırma ve inceleme yaparak hazırladığımız belgeselin senaryo ve araştırma
yazısını siz değerli okurlarımız için yayınlıyoruz.
Akıncıların atla gittiği yolları uçakla gidiyoruz
Türk-Arnavutluk dostluk gurubu'nun davetine gazeteci ve
Televizyon programcısı olarak katılmadan önce Arnavutluk'a gidecek grup içinde
Marmara Üniversitesi öğretim üyelerinden ve Yönetim kurulu üyesi tarihçi yazar
Doç.Dr. Haluk Dursun da var. kendisini kitap ve yazılarından tanıdığım Haluk
Dursun hoca ile daha önce Bulgaristan ve Tunus gezisinde birlikte olmuştum.
Osmanlı Kültür coğrafyası ile ilgili çok geniş bilgiye sahip olan Haluk Dursun
geziye katılan ekibe rehberlik yaparak bilgiler verecek.
Arnavutluk'a giderken uçakta yeniden Haluk Dursun'un "
Nil'den Tuna'ya Osmanlı Yazıları " adlı kitabındaki Arnavutluk bölümünü
bir kez daha okuyorum.1.5 saatlik uçak yolculuğunda Arnavutlukla ilgili kaynak
eserleri yeniden gözden geçiriyorum. Osmanlı akıncılarının günlerce at sırtında
gittiği Rumeli topraklarını havadan gitmek bize çok farklı bir duygu yaşatıyor.
Zaman zaman elimdeki notlardan başımı kaldırarak uçağın penceresinden Rumeli
topraklarını seyrederken bu topraklarda 500 yıl medeniyet kuran Osmanlının
tarihi geçmişini düşünmeden edemiyorum.
Arnavutlukla ilgili çok önemli tespitler yapan Haluk
hoca'nın yazılarının bir bölümü bugün köşemde yayınlamak istiyorum. İşte Haluk
Dursun hoca'nın notları...
İmparatorluk Kültürümüzde Arnavutluk
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde Karadağlılar ile
sınır düzenlenmesi hakkında yapılan görüşmeler sırasında Osmanlı temsilcisi karşı
tarafın isteği Nikşik nahiyesi için çok şiddetli tepki gösterir ve "Yok
daha neler! İsterseniz Edirne’yi de verelim." der.
Evet, bundan takriben 100 yıl önce Osmanlı Devleti için
Arnavutluk sınırındaki bir köyün Edirne’nin bir köyünden farkı yoktu. 1912
Balkan Savaşı’nda Arnavutluk’un kuzeyindeki İşkodra’yla güneyindeki Yanya
şehirlerinde tıpkı Edirne gibi direnme öylesine güçlüydü ki İşkodra (23
Nisan1913) Edirne’den (26 Mart1913) sonra düşmanın eline geçmişti. İşte bundan
dolayı İşkodra’yı savunan Hasan Rıza Paşa’nın kahramanlıkları hep konuşuldu,
Taşkentli Mehmet Kaçı’nın Osmanlı adına Yanya’yı Murat’ın, Fatih’in ve nice
isimsiz akıncı beyinin çetin savaşlarla fethettiği Arnavutluk yüzlerce yıl
Osmanlı Devleti’nin idaresinde kaldı. Bu, sadece bir coğrafi fetih, bir
stratejik bölgenin ele geçirilmesi yani bir siyasi –idari sonuç ortaya
çıkarmadı; aynı zamanda Balkanlar’daki en büyük sosyolojik değişmelerden,
birine yol açtı.
Türk-İslam kültürünün Arnavutluk sahilindeki temsilcisi
Arnavutlar
Bugün, Arnavutluk, Makedonya ve Kosova’da yaşayan halkın %
70’i Osmanlılarla beraber Balkan-Ortodoks kültüründen çıkıp Türk-İslam kültür
dairesi içine girdiler. Benimsedikleri devlete tıpkı, II. Abdülhamid’in en uzun
sadrazamlığını yapmış olan Avlonyalı Ferit Paşa gibi sadrazamlık dahil yıllarca
hizmet ettiler. İmparatorluğun merkezi olan İstanbul onların manevi başkentleri
oldu. Zaman zaman isyana da kalkıştılar, aralarında inkar edenler olsa da,
kavmiyet taassubuna girseler de istisnalar kaideyi bozmadı. Hatta içlerinden
Ahmet Zogo gibi İstanbul’da yetişip, sonradan Arnavutluk Kralı olanlar ve
Şemsettin Sami, Abdul Fraşeri Kardeşler gibi İmparatorluğun merkezinde Osmanlı
Devleti’ne hizmet edip, Arnavutluk Devleti’nin kurulmasında önemli rol
oynayanlar da oldu.
Günümüzdeki Türk aydınları, gazetecileri eğer tarihçi
değillerse bunları ne merak ettiler ne de öğrenmek için bir çaba gösterdiler.
Bu bakımdan geçtiğimiz yıllarda Arnavutluk’ta çıkan olayları Türk basını batı
kaynaklarından öğrendiği, onların terminolojisinden gördüğü şekliyle aktardı.
Bizim 400 yıllık Avlonya hep Vlore oldu, bir o kadarlık Draç, Durazzo yazıldı.
20.yüzyılın İmparatorluk coğrafyasında Arnavut’un kendisiyle
birlikte kaldırımı, pırasası, ciğer kebabı, Elbasan tavası, bozası ve Bektaşi
Babası hep yaşayıp durdu.
Yıllar sonra Arnavutluk’a gitme imkanı bulduğum zaman eski
kültürün izlerini aradım,oraları gezerken aklıma hep Ahmed Cevdet Paşa’nın
Yanya hülyaları geldi. Paşa bir zamanlar Yanya’yı şu cümlelerle ifade ediyordu:
"Buradan o kadar hoşnutum ki, keşke Yanya’da idare-i beytiyyeye kafi
çiflikatım olsa da infisalde dahi burada kalsam ve Koska Caddesi’nde tranvay
gıcırtısı dinlemektense buruda göl kenarında devamlı otursam".
Arnavutluk Osmanlı adaletini arıyor.
Son Osmanlı alimlerinden olan Arnavutluğun meşhur müftüleri
Sabri Koçi'nin vefat etmesinden sonra Arnavutluk’tan artık Osmanlı dönemini pek
fazla hatırlayanı kalmamış. Fakat başta Berat olmak üzere birçok şehirde
mimarimizin örneklerini görmek hala mümkün. Tiran’da Gazi Ethem Bey Camii,
Akçahisar (Kuruja) daki Bektaşi dergahı, Beret’teki Halveti tekkesi ve Kurt
Ahmet Paşa köprüsü (1775) duruyor. Arnavutluk Bektaşileri ise yavaş yavaş
topraklanmak üzereler.Başşehirde Mehmet Akif adına açılan bir Türk koleji var.
Ama zamanında Omanlı’nın İstanbulla gerçekleştirdiği imparatorluk kültür
dairesinde ki birleşmeyi Cumhuriyetin Ankara’da yapması çok zor görünüyor.
Arnavutluk bugün kuzeyde İtalya’nın -daha doğrusu
Vatikan’ın-, Kosava üzerinde Sırbistan’ın, Epir’de Yunanistan’ın baskısı
altında.Bir taraftan varlığını devam ettirme kaygısı içinde, diğer taraftan da
Üsküp ve Kalkandare’deki Arnavutlar, Piriştine ve Prizren’deki Arnavutlarla
beraber "Büyük Arnavutluk’u kurma peşinde. Ama bütün bunların yanında
merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Üsküb İsa Bey Camii’nde kıldığı namaz hala
konuşuluyor, Ohri’deki Hayati Baba Tekkesi’ni ziyareti dillerden düşmüyor.
Prizren’deki Rıfailerin Hü, Üsküb’de Meşihatin Hilal dergileri neşredilmeye
devam ediyor. Yani zaman, tarihi devamlılığı inkar etmemize imkan vermeyecek
şekilde en sonunda hep ileriye doğru gidiyor.
Arnavutlar bir taraftan kendi aralarındaki birliği kurmaya,
Avrupa’daki yerlerini sağlamlaştırmaya çalışırken, diğer taraftan da
Osmanlı’nın İmparatorluk kültürünü, İmparatorluk günlerini arıyor, hatta
bekliyor...
Haluk Dursun'un Arnavutlukla ilgili tespitlerini okurken,
Uçağımız çoktan Marmara denizi,Saroz körfezi ve İpsala üstünden Yunanistan hava
sahasına girmişti.. Yunanistan’ın dağlık bölgelerinden geçerek Makedonya hava
sahasından Arnavutluk semalarına giriyoruz. Makedonya Arnavutluk sınırını çizen
Ohri gölü ve Şar dağları muhteşem manzarasını seyer ederken , hostesin uyarı
sesi ile kendime geliyorum. Uçağımız Tiran uluslararası Rahibe Teresa hava
limanına inmek üzere alçalmaya başlamıştı..
ARNAVUTLUK BAĞIMSIZLIĞINI NASIL KAZANDI
Arnavutlar 28 Kasım 1912’de Avlonya (Vlora)’da
bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. İsmail Kemal Vlora ilk hükümetin başkanı
olmuştur. Sırpların kuzey Arnavutluk topraklarında ilerlemesi
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu, Yunanistan’ın Vlora dahil güney
Arnavutluk’u ilhak etmek istemesi de İtalya’yı tedirgin etmiştir. Çatışmanın
Avrupa’nın tümünü içine alacak bir savaşa dönüşmesini önlemek isteyen
İngilizlerin çağrısıyla, Londra’da Balkan Ülkeleri’nin de katıldığı bir
toplantı düzenlenmiştir. Sonuçta Aralık 1912’de Arnavutluk’un bağımsızlığı
tanınmıştır. Ancak, Arnavutların çoğunluğu oluşturduğu Kosova, Sırbistan’a
bırakılmıştır. Yunanistan sınırı ise 1913’de uluslararası bir komisyon
tarafından belirlenmiştir. Haziran 1924’de çıkan ayaklanma ile ülkeyi terk
etmek zorunda kalan Başbakan Zogo 6 ay sonra Yugoslavya’nın desteği ile geri
dönerek, bir dikta rejimi kurmuş, önce Cumhurbaşkanı (1925-1928) sonra ise,
Kral (1928-1939) olmuştur.
2. DÜNYA SAVAŞI’NDA ARNAVUTLUK
1939-1943’de İtalyanlar, 1943-1944’de Almanlar tarafından
işgal edilen Arnavutluk, 1941’de kurulan Arnavutluk Komünist Partisi’nin
gayretleriyle kurtuldu. Enver Hoca ve Mehmed Şehu’nun yönetimindeki ülke
1946’da Halk Cumhuriyeti oldu ve sosyalist devrime yöneldi.
Tarımın kollektivizasyonu 1959’da hemen hemen tamamlandı.
1965-1970 yılları ise "İdeolojik Devrim" ile geçti. Sırasıyla
Yugoslavya (1948), Sovyetler Birliği (1961) ve Çin’le (1978) bağlarını koparan
Arnavutluk dış dünyadan tamamıyla izole bir ülke haline geldi. Enver Hoca’nın
ölümünden sonra yerine Ramiz Alia geçti. (1985)
Çok partili düzene geçme hazırlıkları 1990’da hızlandı ve 7
Nisan 1991’de yapılan ilk seçimleri kazanan Emek Partisi Hükümeti, Haziran’da
patlayan genel grev sonunda istifa etmek zorunda kaldı. Emek Partisi adını
Sosyalist Partiye çevirdi. Bir koalisyon hükümeti kurulduysa da uzun ömürlü
olmadı. Mart 1992’de yapılan genel seçimleri Sali Berişa yönetimindeki
Demokratik Parti kazandı.
Nisan 1992’de Ramiz Alia istifa etti ve yerine 9 Nisan
1992’de Devlet Başkanı seçilen Berişa gelmiştir. 24 Temmuz 1997 ‘den itibaren
Devlet Başkanlığı görevini Recep Meydani yürütmüştür. Bu görevi 24 Temmuz 2002
seçiminde Alfred Moisiu devralmıştır.
ARNAVUTLUĞUN SİYASİ VE İDARİ YAPISI
1944’den 1990’a kadar Arnavutluk tek partili bir
Cumhuriyetti. Yugoslav modeli izlenerek oluşturulan 1946 Anayasası, 1950’de
Sovyet modeli doğrultusunda değiştirildi. 1976’da kabul edilen Anayasa ile
Arnavutluk’a özgü sosyalizm modelinin hukuksal çerçevesi belirlendi. 1976’da
kabul edilen Anayasa, Nisan 1991 tarihinde hükümsüz kılınmış, yeni ve geçici
bir anayasanın hazırlıklarına başlanılarak 30 Nisan 1991 tarihinde kabul
edilmiştir. 28 Kasım 1998 tarihinde de yeni Anayasa kabul edilmiştir.
Arnavutluk’un yönetim şekli parlamenter demokrasidir.
Devletin ana prensibi güçler ayrılığı ilkesine dayanmakta olup, yasama, yürütme
ve yargı güçleri birbirinden bağımsızdır.
Cumhurbaşkanı devletin başıdır, aynı zamanda ordunun
başkomutanı, Milli Güvenlik Konseyi ile Yüksek Yargı Konseyi’nin başkanıdır.
Cumhurbaşkanı, beş yıllık bir dönem için meclis üye tam sayısının 3/5 çoğunluğu
ve gizli oylama ile üst üste en fazla iki kez seçilir. 24 Temmuz 2002
tarihinden itibaren Alfred Moisiu Cumhurbaşkanı’dır.
Yasama gücü Kuvendi denilen Arnavutluk Meclisi’ndedir. Bu
meclis dört yıllık dönem için seçilen 140 üyeden oluşur. Yüz meclis üyesi
doğrudan seçilirken, kırk üye partilerin oy oranlarına göre oluşturulmuş isim
listesine göre belirlenir.
Yürütme gücü, Bakanlar Kurulu’nun elindedir. Bakanlar
Kurulu’nun Başkanı aynı zamanda Hükümet Başkanı’dır. Hükümet Başkanı ve
Bakanları Hükümet Başkanı’nın tavsiyesi üzerine Cumhurbaşkanı atamaktadır.
Yargı faaliyetleri bağımsız olan ve anayasal hükümlere uygun
olarak görev yapan bağımsız mahkemeler eliyle yürütülmektedir.
İdari yönetim açısından Arnavutluk Cumhuriyeti 36 bölge, 315
komün ve 43 belediyeye ayrılmaktadır. Ülkede 68 şehir bulunmaktadır.
Tarih boyu çalkantılı dönemler geçiren bu ülke en huzurlu
günlerini Osmanlı döneminde yaşadı. Arnavutluk halkı bugün büyük bir sıkıntı
içinde. Avrupa’nın Orta Asyada bulunan Arnavutluk, Balkanlarda Türkiye’nin en
önemli dostu olmasına rağmen, Türkiye'nin ilgisizliği yüzünden, Arnavutluğa
İtalya, Yunanistan ve Araplar büyük ilgi gösteriyor. Papalık ve Patrikhane
kurdukları misyoner okullarla gençleri hıristiyan yaparken, Araplar Vahhabiliği
aşılıyor.
ARNAVUTLUK'DA EKONOMİK GELİŞMELER
Osmanlı döneminde asırlarca birlikte yaşadığımız
Arnavutluk'ta Osmanlı Medeniyeti konusunda bilgi vermeden önce bugünkü Arnavutluğu
yakından tanımak gerekiyor. Yaklaşık 50 yıl süren bir baskı rejimi ve kapalı
ekonomi döneminin ardından Arnavutluk, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine
geçiş sürecinin ağır ekonomik ve sosyal problemlerini aşabilmek amacıyla dış
politikasını, esas itibarıyla ABD ve AB üyesi ülkeler ile her alandaki ilişki
ve işbirliğini geliştirmek ve Avrupa ile bütünleşmek hedefleri üzerine
kurmuştur. Dış politikada ilişkilerini çeşitlendirmek de Arnavutluk’un önemli
amaçlarından biri olmaya devam etmiştir. Öte yandan, bölgenin bir çok ülkesinde
yaşayan Arnavutların siyasi ve ulusal haklarının korunması ve geliştirilmesi
Arnavutluk’un bölgesel politikasının belli başlı hedeflerinden birini teşkil
etmektedir.
1990 yılına kadar planlı ve merkezi sistemli ekonomiye sahip
olan Arnavutluk’ta, 1991 yılından itibaren ciddi reformlar başlatılmış, bir
özelleştirme programı uygulamaya konulmuş, fiyatlar devlet kontrolünden
çıkarılarak dış ticaret serbestleştirilmiştir
Arnavutluk'ta Sali Berişha dönemi
1990’lı yılların büyük kısmında, Arnavutluk, ekonomik
reformların kaydettiği aşamalar bakımından Balkan ülkeleri için bir model
olarak görülmüştür. IMF ve Dünya Bankası’nın desteği ile Sali Berisha
yönetimindeki hükümet, 1996 yılı itibarıyla ekonominin büyük ölçüde özel
sektörün eline geçmesini sağlayan bir özelleştirme programını uygulamanın
yanısıra, bankacılık sektörünün yeniden yapılanmasını sağlamak amacıyla
çalışmalar yürütmüştür. Bu çalışmaların neticesinde ortaya çıkan hızlı büyüme
oranları da, reformların başarısını destekler görünmüştür.
Bununla beraber, reformların, özelleştirmenin ardından
sağlanan tarımsal üretim artışı dışında kalan tüm başarıları, yüzeysel
olmuştur. Finansal sektörün gelişememesinin yanısıra, hayat standartlarında
açıkça gözlenen artış, yurtdışındaki işçilerden sağlanan kaynaklar, kaçakçılık
ve para aklama gibi yasa dışı faaliyetler ile faizcilerden sağlanan kısa
dönemli kazançlara bağlı olmuştur.
KRİZ SONRASI ARNAVUTLUK
1997 yılında yaşanan ekonomik ve sosyal patlamanın hemen
ardından kurulan hükümet, yine uluslararası kuruluşların desteği ile, uzun
dönemli ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla yeni bir istikrar ve
reform programı uygulamaya koymuştur. Bu program çerçevesinde 1998 ve 1999
yıllarında IMF ve Dünya Bankası’ndan ülkeye çeşitli krediler sağlanmıştır.
Ülkede makroekonomik istikrarın sağlanabilmesi, nüfusun
aşırı yoksul olması sebebiyle de engellenmektedir. 1997 krizinin patlak
vermesinden önce yüksek faizlerden yararlanmak üzere pek çok kişinin evlerini
satmış olması, ülkede özellikle evsizlik sorununun büyümesine sebep olmuştur.
Yine 1997 krizinin ardından Şubat 1998’de işsizlik ile
mücadele amacıyla, dört yıl içinde 200 000 yeni özel sektör işi yaratmayı
hedefleyen bir eğitim ve meslek kazandırma projesi uygulamaya konulmuştur.
Kayıtlı işsizliğin Aralık 1999 tarihindeki 240 000 kişi düzeyinden Ekim 2000
tarihi itibarıyla 219 200 kişiye düşmüş olması, programın bir ölçüde başarılı
olduğunu göstermektedir.
2000 yılı sonbaharında AB’nin Batı Balkanları ile imzaladığı
Tercihli Ticaret Anlaşması kapsamında yer alan Arnavutluk, sanayi ve tarım
ürünlerinin ihracatında tek taraflı tavizlerden yararlanmaktadır. 2000 yılında
Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olan Arnavutluk, gümrük vergilerini ve kotalarını
düzenlemekte ve dış ticaret açığını azaltmak için çalışmalarını sürdürmektedir.
ARNAVUTLUK’TA ENFLASYON
Arnavutluk ekonomisi 2001 yılında %6,5, 2002 yılında ise
%4,7 oranında büyümüştür. 2002 yılındaki elektrik teminindeki sorunlar,
sonbaharda yaşanan sellerin tarımsal üretim üzerindeki olumsuz etkileri ve
planlanan özelleştirmelerin gerçekleştirilememesi gibi etkenlerin rol oynadığı
gözlenmektedir. 2002 yılında sanayi % 2 büyürken, inşaat sektörü %9,1,
ulaştırma sektörü % 10,1 ve tarım sektörü % 2 büyümüştür. EIU göre ekonominin
2003 yılında % 6, 2004 yılında ise % 6,5 oranında büyümesi tahmin edilmektedir.
Tüketici fiyatlarındaki yıllık ortalama enflasyon 2002
yılında % 5,3 olarak gerçekleşmiştir. Yıllık ortalama enflasyonun 2003 yılında
% 2,5, 2004 yılında ise % 2 seviyelerinde tutulması öngörülmektedir.
IMF ile gerçekleştirilen 3 yıllık ekonomik programın ilk
gözden geçirme sonuçlarına göre, 2002 yılında GSYİH’nın % 6,2 si oranında bir
bütçe açığı gerçekleşerek, % 8 hedefinin altına inilmiştir. Ancak, bu olumlu
gelişmeye rağmen özelleştirme, yapısal reformların hayata geçirilmesi ve
ülkenin fiziki ve finansal altyapısının iyileştirilmesinde IMF’in beklediği
somut gelişmeler gerçekleşmemiştir.
Hükümetin dış politikası batı ile entegrasyonuna
dayanmaktadır. Irak savaşında ABD Yönetimini desteklemiştir. Ocak 2003 sonunda
Arnavutluk, AB ile İstikrar ve Ortaklık Anlaşması müzakerelerine başlamıştır.
Bu anlaşmanın imzalanması, Arnavutluk’un dış ticaretinde ve dış yardım
temininde olumlu etkiler yaratacaktır.
Arnavutluğun Komşuları ile ilişkileri..
Arnavutluk ayrıca Makedonya ve Hırvatistan ile birlikte
NATO’ya entegrasyonun sağlanmasına gayret göstermektedir. Yeni Hükümet,
Arnavutluk’un İtalya ve Yunanistan ile ilişkilerin geliştirilmesini
hedeflemektedir.
Temmuz 2002’de Makedonya ile yürürlüğe giren, Haziran 2003
de ise Hırvatistan ile yürürlüğe girmesi öngörülen Serbest Ticaret Anlaşması,
Şubat-Mart 2003 tarihlerinde, Romanya ve Bulgaristan ile de imzalanmış ancak,
henüz yürürlüğe girmemiştir. Anılan anlaşmalar, Güneydoğu Avrupa’da ticaretin
serbestleştirilmesi çabaları açısından önemli görülmektedir.
Arnavutluk, benzer Anlaşmaları, Sırbistan-Karadağ ve
Bosna-Hersek ile de imzalamayı hedeflemektedir. Moldova ile bu konuda
müzakerelere başlanılmıştır.
Bütün bu Anlaşmalar, Haziran 2001 de Brüksel’de 7 Güney Doğu
Avrupa ülkesi (Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Makedonya,
Romanya ve Yugoslavya) tarafından imzalanan ve bölgede ticaretin
serbestleştirilmesini hedefleyen mutabakat zaptı çerçevesinde önem
kazanmaktadır. Bir ortak Pazar yaratılarak bölgedeki yabancı yatırımcıların
ilgisinin çekilmesi hedeflenmektedir. Bu çalışmalara Moldova’nın katılımıyla
bölgesel işbirliğinin arttırılması beklenmektedir.
Arnavutluk Hükümetinin 2002 faaliyetleri Ekonomik ve Sosyal
Gelişme Milli Kalkınma Stratejisine (SKZHES) dayandırılarak
gerçekleştirilmiştir. Milli Kalkınma Stratejisi tüm resmi kurum ve kuruluşların
çalışmalarına da yön vermektedir. SKZHES’in uzun vadeli en önemli hedeflerinden
bazıları aşağıda verilmektedir.
TÜRKİYE-ARNAVUTLUK TİCARİ VE EKONOMİK İLİŞKİLER
Türkiye-Arnavutluk Arasında Dış Ticaret
19 Kasım 1992 yılında kabul edilen 7638 sayılı yasa
çerçevesinde, Arnavutluk’ta faaliyet gösteren yabancı firmalar Arnavut
firmaların sahip olduğu hak ve yükümlülüklere sahiptirler. Yabancı firmalar
işletme ve mülkleri 99 yıl için kiralayabilmektedir. Mülk satın almak için
mülkün değerinin üç katı yatırım yapmak koşulunu yerine getirmek gerekmektedir.
1992-2000 döneminde Arnavutluk’ta yapılan yabancı
yatırımların toplamı 598 milyon Dolara ulaşmıştır. Ülkede 2.422 yabancı
sermayeli firma bulunmaktadır.
2001 yılında 207 milyon Dolar olarak gerçekleşen doğrudan
yabancı sermaye miktarı, 2002 143 milyon Dolara gerilemiştir. Doğrudan yabancı
sermayedeki sözkonusu gerileme, büyük ölçüde, Albtelecom ve Tasarruf Bankası
gibi planlanan özelleştirmelerin gerçekleştirilememesine bağlanmaktadır. 2002
yılında gerçekleşen yabancı sermayenin %87’lik bölümü AB ülkeleri kaynaklıdır.
İtalya ülkede tekstil, ayakkabı sanayileri başta olmak üzere
mobilya üretimi ve balıkçılık sektörlerinde faaliyet gösteren 500 firmada 100 milyon
Euro değerindeki yatırımıyla, Yunanistan ise 200 firma ve 100 milyon Euro ile
en çok yatırıma sahip iki ülkedir.
Ülkede faaliyet gösteren yabancı sermayeli firmalar, Yabancı
Yatırımcılar Birliği adlı kuruluş altında örgütlenerek hükümet-özel sektör ilişkilerine
yeni bir boyut katmaktadır.
2002 yılında Arnavutluk'a ihracatımız, 2001 yılı ihracatı
olan 73.2 milyon Dolardan %7.4’lük bir artışla 78.6 milyon Dolara çıkmıştır.
Aynı dönemde ithalat 3.6 milyon Dolardan 3.8 milyon Dolara yükselerek %7.3 oranında
artış göstermiştir. Görüldüğü üzere ihracatımız ve ticaret hacmimiz 2003
yılının ilk 9 aylık döneminde 2002 yılının üzerine çıkmıştır. İTO tarafından
2001 ve 2002 yıllarında Tiran’da düzenlenen Türk İhraç Ürünleri Fuarlarının bu
hızlı artışa katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Türkiye-Arnavutluk arasındaki ikili ekonomik ilişkiler
ticaret ağırlıklıdır. Arnavutluk ile ticaretin büyük bir bölümünü Türkiye’nin
ihracatı oluşturmaktadır. Ülkemiz çeşitli gıda, kimyasallar, temizlik
maddeleri, dokuma ve sanayi ürünleri ihraç etmektedir.
Arnavutluk ile Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerine 1
Nisan 2003 tarihinde başlanmıştır. Müzakereler hızlı ilerlemekte ve kısa süre
içerisinde sonuçlanması beklenmektedir.
EXİMBANK KREDİLERİ
1991 yılında Eximbank tarafından Arnavutluk'a açılan 15
milyon dolarlık kredinin 13.87 milyon dolarlık kısmı kullandırılmıştır. 2001
yılında borç erteleme anlaşması taraflarca imzalanmıştır.
Dönemin Başbakan Ecevit’in 28-29 Şubat 2000 tarihleri
arasında Arnavutluk’a yaptığı resmi ziyaret sırasında sözlü olarak yaptığı
açıklamalar ve Eximbank’a aktarılan talimatlar çerçevesinde, eski borçların
ertelenmesinin ardından Arnavutluk’a 10 milyon Dolar tutarında yeni kredi
açılması gündeme gelmiştir.
ARNAVUTLUK’TA TÜRK FİRMALARI
Arnavutluk’ta Türk girişimcilerin yatırımları inşaat ve
madencilik sektörlerinde yoğunlaşmaktadır. Yeniden yapılanma sürecindeki
Arnavutluk’ta Türk müteahhit ve müşavirlik firmaları için işbirliği fırsatları
bulunmaktadır. Bu çerçevede Tepe İnşaat A.Ş., Gintaş, Be-Ha-Şe, Seyaş Mimarlık
Mühendislik A.Ş., Enka ve Tümaş A.Ş. Arnavutluk’ta 35 milyon Dolar tutarında
altyapı ve inşaat projelerini üstlenmişlerdir.
Türk girişimcilerinin yatırımları arasında bir ayakkabı
fabrikası ve bir salyangoz işleme tesisi, büyük sayıda mağazalar, lokantalar,
dişçilik muayenehaneleri yer almaktadır.
Madencilik sektöründe Ber-Öner Arnavutluk’ta bakır yoğun
bölgelerde maden rezervi araştırma ve işleme hakkını 30 yıllık süre ile
yap-işlet-devret modeli almıştır.
Kürüm Demir Çelik A.Ş. Elbasan Vadisi’ndeki demir çelik
işletmelerini uzun süreli olarak kiralamış ve üretime başlamıştır. İlgili firma
bugüne kadar teknoloji ve rehabilitasyon için 13 milyon dolar tutarında yatırım
yapmıştır.
2003 yılı Mart ayı itibariyle, Türkiye’de toplam 10 Arnavut
firması bulunmaktadır. Hizmet, imalat ve tarım sektörlerinde faaliyet gösteren
söz konusu firmaların toplam yabancı sermaye içindeki payları 448 milyar TL’ye
ulaşmıştır.
Tepe İnşaat A.Ş. Vlora ve İşkodra Hastanelerinin
restorasyonu projesini üstlenmiştir.
Çelik grubuna bağlı BEHAŞE inşaat firması 8.koridorun bir
parçası olan Rrogozhina-Elbasan yolunun ihalesini almıştır.
SEYAŞ müşavirlik firması kırsal kesime su sağlayan bir
projenin müşavirlik işlerini üstlenmiştir. Nema Kimya firması Arnavutluk'un
kuzey bölgesine yönelik içme suyu projesini Mayıs 2001 itibariyle üstlenmiştir.
Proje Arnavutluk Bayındırlık Bakanlığı tarafından İslam Kalkınma Bankasının
finansmanı ile Nema Kimya'ya verilmiştir.
ENKA, Amerikan ordusunun Arnavut mültecilere yardımını
destekleme projesini, TÜMAŞ AŞ. ise petrol sahaları rehabilitasyonu fizibilite
çalışmalarını ve GİNTAŞ Vlore Paşa Limanı Askeri Tesis inşaatını üstlenmiştir.
BDDK ile Arnavutluk Merkez Bankası arasında, ülkelerinde
bulunan bankaların ve finans kuruluşlarının yurtdışı faaliyetlerine ilişkin
doğru bilgiye ulaşabilmek, sınır ötesi denetim ve gözetim alanlarında
işbirliğini kolaylaştıracak bir kurumsal çerçeve oluşturmak ve kurumsal
tecrübeler ile teknolojilerin karşılıklı eğitim aracılığıyla paylaşımını
sağlamak amacıyla 2 Ekim 2001 tarihinde İkili İşbirliği Anlaşması
imzalanmıştır.
Arnavutluk’ta Yatırım İmkanları
Yeniden yapılanma sürecinde bulunan Arnavutluk, bu alanda
faaliyet gösteren Türk müteahhitlik ve müşavirlik firmaları için iş imkanları sunmaktadır.
Finansman bulunması koşuluyla altyapı projeleri, kereste ve tuz fabrikaları,
inşaat gibi imkanlar mevcuttur.
Türk firmaları için özellikle telekomünikasyon, ilaç,
bankacılık, enerji, petrol ve doğalgaz, tütün ve sigara sanayi, turizm, madencilik,
makine sanayi, kimya ve plastik sanayi, gıda sanayi, çimento sanayi,
sigortacılık ve ulaşım alanında Arnavutluk’ta yapılacak özelleştirme projeleri
önemli imkanlar sunmaktadır.
Ticari ve Ekonomik Anlaşmalar
-Ticaret Anlaşması (12 Şubat 1986)
-Ekonomik, Ticari, Sanayi ve Teknik İşbirliği Anlaşması (2
Ağustos 1988)
-Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşma ve Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması (26 Aralık 1996)
TİRAN
Osmanlı egemenliği sırasında İşkodra vilayetinin Draç Sancağı'nda
bir kaza merkezi olan Tiran, XVII. yüzyıla kadar küçük bir köy olarak katıldı.
İşkodra Valisi Süleyman Paşa zamanında gelişmeye başladı. Süleyman Paşa şehirde
iki cami yaptırdı. İskelesi olan Draç'a iyi bir kara ve demiryoluyla bağlı olan
Tiran bugün, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'nin başkentidir. Tiran'daki en önemli
eser, şehir merkezindeki Ethem Bey Camii'dir. Tek kubbeli büyük bir eser olan
bu camiin içi, Arnavutluk ve Makedonya'nın bazı kesimlerindeki zevke uygun
olarak renkli ağır kalem işi nakışlarla tamamen süslenmiştir. Burada Osmanlı
devrine ait 3 gözlü, Tabakhane Köprüsü bugün hemen hemen toprağa gömülmüştür.
BEKTAŞİLERİN BAŞKENTİ OSMANLI ŞEHRİ AKÇAHİSAR'DAYIZ.
Akçahisar yanı Kurja Kalesinde Osmanlı'yı aramak..
Arnavutluğun başkenti Tiran'a çok yakın olan Kuruja
Osmanlıca adı ile Akçahisar dağ yamacının altına kurulmuş muhteşem bir şehir.
Şehir merkezindeki tarihi cami ve tipik Osmanlı mimarisı ile yapılmış dükkanlar
bizleri heyecanlandırıyor. Virajlı ve kireç ocağı bulanan yollardan geçerek
geliyoruz. Hemen belirtelim Enver Paşa döneminde tüm Arnavutluk ormanları
kesilerek kireç ocaklarında yakılmış. Bugün bile Arnavutluk'ta kireç halen
odamna yakışıyor bu ülkede orman kalmamış.
Akçahisar'daki kale görmeye değer. Kule ve kalenin muhteşem
manzarası. Kale içindeki Osmanlı evleri, kale kapısı girişindeki mimarisi
yarısı kalmış cami harabesi içimizi sızlatıyor. Arkeoloji Müzesi tam bir
Osmanlı konağı, Mimarisi ile Safranbolu evlerinden farksız. Evin içi tam bir
müze, Anadolu köy ve ev kültürünün tüm malzemesini bu müzede görüyoruz.
Kale burcuna yapılan tarihi müseside İskender bey ve
Arnavutluk tarihi anlatılmış. Türkçe de bilen Müze Müdürü Hüseyin Hafizi
bizlere müzeyi gezdirirken, İskender Bey'in 450 yıl yıllarda nasıl Osmanlıya
isyan ederek burayı ele geçirdiğini heyecanla anlatırlar. Enver hoca tarafından
yaptırılan bu müzede Osmanlı ve Türkler aleyhine bir çok resim var. Kaçak
olarak çekim yapmamıza çok kızıyor kızmasına rağmen Osmanlı ve Türkler aleyhine
yapılan resimleri ve panoları çekiyoruz.
OSMANLIYA İSYAN EDEN İSKENDER BEY’İN KALESİ
Arnavutluk’ta benim en çok beğendiğim yer Akçahisar (Kruje)
oldu. Tiran’ın kuzeyindeki bu yer Arnavut milliyetçiliğinin ve Bektaşiliğinin
önemli bir merkezidir. İskender bey Osmanlılara karşı direnişini bu kasabada
gerçekleştirmiştir. Kurja yani Akçahisar'da bir çok Osmanlı şehri gibi kale
eteğinde kurulmuştur. Bakımlı güzel Osmanlı evleri, konakları hala yerli
yerinde duruyor. Evler arasındaki sokaklar ne kadar ismiyle müsemma. Hepsi
"Arnavut kaldırımı".
On beşinci yüzyıldan kalma kale surları içinde bir de
Bektaşi tekkesi var. Tekkenin türbedarı ile konuşuyoruz. Bize Türkçe Bektaşi
nefesleri okuyor. Osmanlı paşalarına ait şiirleri kendine has Türkçesi ile
okuyan Bektaşi Dedesi kale içinde kurumakta olan Osmanlı çınarının altında ve
minaresi yıkılmış cami harabelerin yanında bizleri geçmişe yolculuğa çıkarıyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye'de tekkelerin kapatılması ile Bektaşilerin
Arnavutluğa geldiklerini öğreniyoruz. Tekkenin önündeki zeytin ağacının
Akçahisar'da Osmanlıya isyan eden İskender bey tarafından dikildiği, İskender
beyin evlenen çiftlere 20 zeytin ağacı ve 30 üzüm asması dikmesini emrettiği
söyleniyor. Tekenin bahçesinden on beşinci yüzyıl sonundaki hamamı ve on
sekizinci yüzyıldan kalma eski konakları seyre dalıyoruz.
AKÇAHİSAR’DAKİ ALPEREN GAZİ SARI SALTUK’UN MAKAMI
Merkezi Romanya'nın babadağ olan, Bosna ve Kosova'da makamı
bulunan Balkanların manevi fatihi Alp eren Sarısaltuk’un Akçahisar dağının
zirvesinde de türbesinin olduğunu öğrendik. Sarısaltuk türbesinin yanındaki
misafir hane binası kaleden bir kartal yuvası gibi muhteşem görünüyor.
Zamanımız olmadığı için Sarısaltuk türbesine gidemiyoruz.
Başkent Tiran'a 40 km. olan Akçahisar da Arnavutluk
şehirleri içinde tıpkı Berat gibi görülmezse olmaz mekanlardan birisi. Gerçi
Tiran da başkent hüviyeti dolayısıyla, eski evleri, saat kulesi, hamamı ve
Ethem Bey Camii ile Osmanlı eserlerine sahip ama büyük şehir olduğundan mimari
miras gözden kaybolmuş. Tiran'a yakın Akçahisar’da ise tarihi doku muhafaza
edilmiş.
Osmanlı çınarı altında elif gibi minaresi ile Kurja'yı
süsleyen Osmanlı camisine kapı kapalı olduğu için giremiyoruz. Osmanlı
çınarından Kurja şehrinin dar sokaklarını ve hediyelik eşya satan dükkanları
seyrediyoruz.
OSMANLI ŞEHRİ AKÇAHİSAR ( KURJA)'NIN KISA TARİHİ
(Akçahisar; Arn. Kruje, Croje, Çeşme: bugün: Prusac)"
Akropolites Vekayinamesi'nde (VIII. yüzyıl) Kroas adı ile geçen Akçahisar, 1343
yılında Venediklilerin eline geçti. 1395 yılında Konstantin Kastriota
tarafından alındı. Özellikle İskender Bey'in karargahı olarak tanınan şehir,
1450-1466 ve 1468 yıllarında büyük kuşatmalara dayanmasına, rağmen, 1478
yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedildi.
EVLİYE ÇELEBİ’YE GÖRE AKÇAHİSAR
Evliya Çelebi "Seyahatnamesi'ne göre şehrin duvarları
30 metre uzunluğunda yalçın bir kaya üstünde beş köşeli bir hisardı. XVII.
yüzyılda Melek Ahmed Paşa tarafından bu yapı onarılmıştı. Hisar'da 80 ev, bir
Hünkar camii bulunmaktaydı. Varoşunda ise 800 adet bahçeli ve kagir ev, 80
dükkan, 8 cami ve mescid vardı ki bu yapılardan en güzeli Haydar Kethuda Camii
idi (1616). Taştan yapılan caminin ince minaresi , taş minberi, istalaktitli
alçı mihrabı bulunduğu , mahfilin çok güzel olduğu, sütunlara oturduğu
anlatılmaktadr. Yine Evliya Çelebi'ye göre kasabada üç mektep ve üç tekke
bulunmaktaydı. Şeyh Efendi'nin türbe, medrese, hankah iki katlı , üst katı
geniş sahanlı olup, tek çatı altında birleşmişti. Şehrin saat kulesi kaleye 20
metre uzaklıktaydı. Malkoç ve İskender Paşa'ların gömülü bulunduğu mezarlıklar,
XVI. yüzyılın önemli mezarlarıydı.
Akhisar, XIX. yüzyılda Bektaşi tarikatı dervişlerinin
merkezi oldu. 1832 yılında Reşid Paşa'nın emri üzerine yıktırılan şehirde 10
bin kişi yaşamaktaydı ve halkın büyük çoğunluğu Müslümandı. Osmanlı yönetiminde
iken Manastır Vilayeti'ne bağlı ilçe merkezi olan şehirde mevcut kale 1866'da
ve 6 adet karakol 1876'da onarılmıştır.
Osmanlıca adı ile Akçahisar veya Akhisar, Arnavutça adı ile
Kuruja şehri bugün Güney Arnavutluk'ta, Tiran'ın kuzeyinde bir güzel Osmanlı
şehir olup, zengin bahçeleri ile geniş bir alanı kaplamaktadır. Biz bu şehre
Aralık ayında gittik. Acaba yaz aylarında nasıl kışın bile çok güzel görünen bu
şehir insanı büyülüyor. Bir gün Kuruja veya Akçahisar'a gidin. Kaleden Tiran' i
seyr edin.
YEMEĞİ İLE MEŞHUR BİR OSMANLI ŞEHRİ ELBASAN
Osmanlıların zaman zaman "İbasan " da dediği
"Elbasan" şehrine akşam üzeri geliyoruz. Başkent Tiran ile Elbasan
arasında iki ayrı yol var. 54 Km. olan kısa yol dağlardan geçiyor. Biz
kestirmeden ve tehikeli yollardan geçen dağ yolunu tercih ediyoruz. keskin virajlar
ve tehlikeli vadilerden geçen yolumuz üzerindeki minareli köyler bize
Anadolu'yu hatırlatıyor. Yaprakları dökülmüş hurma ağaçlarındaki hurmaların
muhteşem manzarasını seyrederken, Trabzon hurmasının başkentinin Arnavutluk
olduğunu gösteriyor. Çok istememize rağmen dalından hurma yiyemiyoruz.
Elbasan'a hakim tepe'den şehrin manzarası gerçekten
muhteşem. Elbasan'a hakim tepedeki hırıstinyanların kutsal dev haç işareti % 72
si müslüman olan Elbasanlılar arasında huzursuzluk yarattığı için kaldırılacakmış.
Şehir merkezindeki geniş meydanda bizi bir Osmanlı çınarı karşılıyor. Tarihi
Osmanlı camisi yıkılarak meydan yapılmış. Açılan meydandaki çınar ağacının yanı
başındaki cami şadırvanı geçmişin izlerini taşıyor. Enver Hoca'nın komünist
yönetimi döneminde Elbasan'da 28 cami'nin yıkıldığını öğreniyoruz. Kale
içindeki Türk konakları arasından geçerek Hünkar camisine geliyoruz.
Elbasan’da on beşinci yüzyıldan kalma Osmanlı kalesi, on
yedinci yüzyıldan kalma iki cami ve on altıncı yüzyıldan bir çifte hamam olması
lazım. Ama hepsi harap. Araplar eski Osmanlı eserlerini tamir etmek yerine yeni
cami yaptırmışlar.İsmi de Arap Camii olmuş.Türkiye’nin devlet olarak henüz bir
faaliyeti gözükmüyor. Ortadoks Yunanlılar, katolik İtalyanlar Elbasan'da
misyonerlik faaliyetine devam ediyor. Bir çok balkan ülkesinde olduğu gibi
Elbasan’da da Vahhabi Arap örgütleri faaliyet gösteriyor.
Elbasan da sevindirici olan Türkiye'den destekli İmam Hatip
lisesinde 400 gencin okuması . Türkçe ve İngilizce’yi çok güzel konuşan bu
gençler normal üniversitelerde eğitim görüyor. Arnavutluk müftülüğü Türkiye'ye
yakın ilgi gösteriyor.
ELBASAN TARİHİ FATİH SULTAN MEHMETLE BAŞLAR
Tarih, Makedonya sülalesine kadar uzanan şehir, Eskiçağ'da
Draç ile Selanik arasında uzanan ve Roma devrinde mükemmel hale getirilen
İğnatius askeri yolu üzerine önemli bir pazar yeriydi. Osmanlı Türkleri, bu
bölgeye ilk kez Draç Prensi Thopla'nın çağrısı üzerine geldiler ve Çandarlı
Hayreddin Paşa , 1385 veya 1386 yılında Elbasan yöresinde Savra Ovası'nda Kuzey
Arnavutluk prenslerinden Balsa'yı bir yenilgiye uğrattı ve kendisiyle birlikte
Sırp Prensi İvanç'i , savaş sırasında öldürdü.
Elbasan'ın gerçek tarihi, Fatih'in 1465'te 150 bin kişilik
bir ordu ile Arnavutluk'a girişi ile başlar. Fatih , İskender Bey'in sığındığı
Akçahisar (Kurja) Kalesi'nde uzun süre dayanabileceğini anlayınca, Arnavutluk'u
ve özellikle Kruja'yı kontrol altında tutmak üzere Elbasan Kalesi'ni yaptırttı
ve yeteri kadar muhafız asker, cephane ve zahire koyduktan sonra geriye döndü.
Bu kalenin yapılışı hakkında çeşitli kaynaklarda değişik tarihler
belirlenmekteyse de , tarihçi Hammer'e göre, 1465 yılı olarak belirtilmektedir.
1467 yılında Balaban Mathia Paşa'nın Kruja'yı ( Akçahisarı) kuşatması üzerine ,
İtalya'dan dönen İskender Bey, Balaban Paşa'yı yenip öldürdükten sonra ,
Elbasan'ı kuşattı.
Bunun üzerine Fatih , ikinci kez Arnavutluk'a gidi.
Arnavutluk'un tümüyle fethi üzerine yapılan teşkilata göre , Draç ve İspat ile
birlikte üç kaldılık haline getirildi. İlk Sancak Beyi Mehmed Bey oldu. Sonra
onun yerine Evrenoszade Mehmed Bey atandı.
ELBASAN'DA YIKILAN OSMANLI KÜLTÜR ESERLERİ
Elbasan'da eskiden en azından 47 cami ve mescit , 1 medrese,
2 mektep, hamamlar, imaret ve tekkeler vardı. Ayrıca türbeler, saat kulesi,
köprü, çeşmeler ve kale de yapılmıştır.
XVII. yüzyılda Elbasan sancağı , 201 bin 963 akça gelirli
bir has olup, 18 zeamet ve 128 tımara bölünmüştü. 4 bin 600 tımarlı sipahi
çıkarmakta, alaybeyi, çeribaşı, sipah kethüda yeri, yeniçeri serdarı, kale
dizdarı gibi askeri komutanları, müfti nakib, şehir naibi, muhtesib ağası,
bacdar ve haraç ağası gibi sivil memurları bulunan bir sancak olarak
görülmektedir.
Evliya Çeleb, ilgi gösterdiği bölgenin halkı, örf ve
adetleri üzerine birçok bilgi verir. Şehir, Osmanlıların elinde kaldığı sürece,
Rumeli ordusuyla bütün savaşlara katıldı. Tanzimat'tan sonra yapılan vilayet
teşkilatıyla bir ilçe haline getirilerek, Debre Sancağı’na bağlandı. 1875'ten
sonra tekrar sancak oldu.Balkan Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu'ndan
ayrılan Elbasan, bugün Arnavutluk Cumhuriyeti'nin il merkezidir.
OSMANLI ŞEHRİ ELBASAN EVLERİ
XVII. yüzyılda Elbasan şehri, 1150 haneden ibaret kale
etrafında yayılmış dağınık bir Osmanlı şehir manzarası arzetmekteydi.
Evleri kiremitlerle örtülü, üç ve dörder katlı bulunuyordu.
Fatih Gazi Sinan Paşa Balizade ve Sinan Bey Camileriyle çarşı han ve hamamları
şehri süslemekteydi. Kitabesine göre H. 870 (1466) tarihinde inşa edildiği
bilinen şehrin kalesi, 1832 yılında harap ve onarımı imkansız olduğu için
çıkarılan bir iradeyle yıkılmıştır. Şehre 1903 yılında bir Mekteb-i İdadi
yaptırılmıştır.
Vezir Köprü, Elbasan'ın doğusunda , Skumbi Vadisi boyunca
Orta Arnavutluk Dağları arasında, Romalılar zamanı "Via Eğnatia" adı
ile tanınan bir ana caddede uzanmaktaydı. Bugün de Makodonya ve Selanik
yönlerinde harekat için çok önemli bir değer taşıyan bu yol üzerindeki bu
köprü, XV. yüzyıl eserlerinden iken, Avusturyalılar tarafından tahrip
edilmiştir.
AVLONYA
Roma istilasından önce İlliria'da kurulmuş şehirlerdendir.
İstanbul'da Latin İmparatorluğu'nun kurulmasından sonra bu devletin yönetimini
geçecek Latinler'in Epiros despotluğunun bir şehri oldu. Sonraları evlenme
yoluyla Napoli krallarına geçti. Avlonya Presliği 1383'te Türk akıncılarının
sıkıştırması karşısında Venedik Cumhuriyeti'nin himayesine girdi.
1417 yılında Baladan Bey komutasındaki Türk ordusu
tarafından ilk kez zaptedilen Avlonya yeniden Arnavutların eline geçti.
Çandarlı Halil Paşa tarafından ikinci kez zapt olundu. İskender bey zamanında
elden çıktı(1443). 1460'tada Venediklilere satıldı.
1478 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından geri alınan
Avlonya, kesin olarak 1590 yılından sonra Türk şehri haline geldi. Avlonya,
Osmanlı yönetiminde, Rumeli eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu. Hatta
Gedik Ahmet Paşa'nın İtalya Seferine memur edildiği sırada bu sancağın paşalığı
da kendisine ek görev olarak verilmek suretiyle Avlonya'nın kıyıya geçebilecek
Türk kuvvetleri için bir üsse dönüştürülmesi de düşünüldü. Burada 7 Ağustos
1638'de Türk, Cezayir ve Venedikliler arasında şiddetli çarpışmalar oldu ve
sonuçta Venedikliler şehre girdiler ve Cezayir korsanlarını büyük zarara
uğrattılar. Bunun üzerine durum, Bağdad seferinde bulunan IV. Murad'a
bildirildi. Hiddetlenen padişah, önce Osmanlı ülkesinde bulunan bütün
Venediklilerin katlini emretti. Öfkesinin yatışmasından sonra padişah
Avlonya'daki Sadrazam Kaymakam Musa Paşa'ya gönderdiği fermanla Venedik
Balyosu'nun tutuklanmasını ve Cumhuriyet'le olan ticari ilişkisinin
kesilmesini, İsplit İskelesi'nin kapanmasını emretti. Padişah seferden
döndükten sonra, Venediklilere karşı karadan ve denizden büyük bir sefer
hazırlığına girişti. Padişahın ölümü ve Sultan İbrahim'in tahta geçmesi üzerine
Venedik Cumhuriyeti, biraz cüretlendi. Bunun üzerine Sadrazam Kara Mustafa Paş,
kuvvetli bir donanma hazırlamaya karar verdi. İstanbul ve diğer tersanelerden
büyük miktarda gemi siparişi vererek büyük bir donanma oluşturdu. Yapılan bütün
girişimler Osmanlıların bu faaliyetni önleyemedi ve sonuçta Venedikliler'e
karşı savaşa karar verildi. Avlonya, kesin olarak bir Türk şehri haline
girmesi, ancak 1690'dan sonra mümkün oldu.
Avlonya, Osmanlı yönetiminde Rumeli eyaletine bağlı bir
sancak merkezi oldu. 1706 yılında Avlonya Sancağı dahilinde kaza ve köylerde
bulunan Cizeyeye tabi reayanın bazılarının Arnavud Beyzadeleri hikaye ederek
Cizyeye vermediler, bu durumda Cizyenin emin birine karar verilmesine karar
verildi. (Nisan 1706
Avlonya, 1867 Vilayet Teşkilatı Nizamnamesi'nden sonra Yanya
İlinin Berat Sancağı'na bağlı bir ilçe merkezi haline getirildi ve bu durumunu
Balkan Savaşı başlarına kadar sürdürdü. Arnavutluğun bağımsızlık ilanından (28
Kasım) sonra 4 Aralık 1912'de ilk Arnavutluk Milli Meclisi Avlonya'da toplandı
ve geçici hükümet burada kuruldu.
1780 yılında Avlonya Sancağı Mutasarrıflığı ve Derbentler
başbuğluğuna atanan Kurt Ahmed Paşa, Osmanlı Devleti'nin Rusya ile savaşa
girmesi üzerine çok sayıda piyade ve süvari askeri toplayarak sefere çıkmak
üzeri orduyu Hümayuna katıldı. (12 Ekim 1787)
Şehirde tek kubbeli güzel bir camii vardır. Mimarisi
bakımından klasik Türk mimarisi uslubundadır.
Osmanlı İmparatorluğu zamanında Avlonya'ya hükümet konağı
(1876) ve değirmenler (1877) yaptırılmış, 1866 yılında da Latinler için bir
kilise yapılmasına izin verilmiştir.
Avlonya, bugün Arnavutluk'un güney bölümünde bir liman
bölgesi olup, aynı adı taşıyan ve 1448 kilometrekare yüzölçümü bulunan ilin
merkezidir.
Arnavutluk’un Osmanlılar açısından bir diğer önemli şehri de
İşkodra. Bu kuzey şehri Geg (Gegaların) merkezi. Bilindiği gibi Arnavutluk’ta
kuzeyde oturanlara "Geg", güneydekilere "Tosk" (Toska)
denir. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen (yüzde 70 civarı), kuzeyde
Kotalik, güneyde Ortadokslar dinamik birer azınlık grubu olarak yaşar.
Kuzeydeki Katoliklerin "malesor" denilen feodal
sisteme hala sadık Katolik aşiretler şeklinde yaşadıkları bir gerçektir.
Osmanlıların son yüzyılda çok uğraştığı bu dağlar (mal: dağ, Malesor: dağlı)
zaman zaman İtalya ve Avusturya tarafından desteklenmiş ve Osmanlı’ya karşı
kışkırtılarak isyan ettirilmiştir.
Batı’da İşkodra’dan, doğuda Peskopi’ye kadar, kuzeyde
Kukes’ten güneyde Mat’a kadar bu bölgeye "Malesi" denir.
Lezha’dakilerin yüzde sekseni, Koptik’tekilerin yüzde doksanı ve yine Büyük
Malesi’nin, Mirdita’nın yüzde yüzü Katoliktir. Kukes’te müslümanlar çoğunluğa
geçerler. Mt’ın hemen hemen tamamı Müslümandır. İşkodra şehir merkezinde ise
sadece yüzde kırk Katolik olmasına rağmen, Belediye Başkanı Katoliktir. Son
yıllarda Koplik’ten ve Büyük Malesi’den İşkodra’ya çok sayıda Katolik gelip
yerleşmektedir. Bu durum tarihi şehrin demografik dengesini bozmakta,
sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.
İşkodra’da İtalyanlar başta olmak üzere Katolik ülkelerin
misyonerlik faaliyetleri son derece yoğundur. İşkodra şehir merkezinde yalnız
Müslümanların Büyük Ebubekir Camii olmasına karşılık; iki büyük kilise, üç
İtalyan Katolik okul, on civarında misyoner eğitim merkezi bulunur. Nobel ödülü
de alan meşhur Rahibe Teresa’nın Arnavut asıllı olması Vatikan’ın Arnavutlar
üzerinde özel çalışmalar yapmasına yol açmıştır.Kuzeyin İtalyan nüfuz ve
hakimiyet sahasına girmesi dolayısıyla İşkodra, Arnavutluk ‘ta İtalya ve
Vatikan’ın bir ileri karakodu durumuna dönüşmesine yol açmıştır.
Arnavut Demokrat Partisi’nin başkanı Sali Berisa, Müslüman
bir kuzeyledir. Ama Katoliklerin hükümette, mecliste önemli ağırlıkları ve
Katolik kodrları bulunmaktadır. Hükümetteki etkili isimlerden Zek Preçi,
Cumhurbaşkanı Recep Meydanı’nın eski yardımcısı Preç Zogaj, Gençlik Kültür ve
Spor Bakanı Edi Rama Katoliktir. Ayrıca Giergi Fista gibi önemli Katolik
Arnavut Şairlerin tesiri edebiyat dünyasında sürmektedir. Günümüzde de Frok
Çupi gibi Katolik medya ileri gelenleri vardır. En önemlisi de
"Caritas" isimli İtalyan misyonerlik kuruluşu kuzey Arnavutluk’ta
Katolik-İtalyan tesirinin artması için yoğun çalışmalar sürmektedir.
Bütün bunlara karşılık Osmanlı Arnavutlarından Sünni-İslam
kültürünün mümessillerinden sadece İşkod müftü Sabri Koçi kalmıştır. İşkodra’da
İskenderiye Camii ve Kurşunlu Camii’nin bakımlarının ve tamiratlarının tam
olarak yapılmaması, yüzlerce yıllık Türk hakimiyetinin sündüğü bu bölgede yavaş
yavaş yakında esamimizin okunmayacağının bir işareti gibi gözükmektedir.
MERAKLISINA NOTLAR
1. Osmanlı Devleti Arnavutluk coğrafyasına tarihi, kültürel
ve stratejik yönden çok önem vermişti. Arnavutlar İslamiyet’le Türkler
vasıtasıyla tanışmışlar, din-i mübin’e Osmanlılar sayesinde girmişlerdi.Bu beraberlik
yüzlerce yıl devam etmiş, Osmanlı Türkleri Harbi sonuna kadar Arnavutları
yalnız bırakmamıştır.
Yazıda söz konusu edilen İskodra, Hasan Rıza Paşa tarafından
kahramanca savunulmuş ve Paşanın şahadeti sonucunda 26 Nisan 1913’te dört yüz
elli yıl kadar Türk egemenliğinde kalan İşkodra şehrine veda edilmiştir. Bundan
sonra büyük devletlerin baskısıyla onlar da ayrılmışlardır.
2. Arnavutluk’taki bir diğer Osmanlı müstahkem mevkii de
Yanya şehriydi. Şu anda Yunanistan’da bulunan bu şehir güney Arnavutluk’un
sancak merkezidir. Pindus sıradağlarının batısında bulunan bu epir şehri Balkan
savaşında Türk kahramanlığının unutulmaz örneklerini sergilemiştir.
9 Ekim 1431 yılında Türk hakimiyetine giren Yanya, 6 Mart
1913 yılında Yunanlılara geçmiştir.Kuzeyin Katolik olmasına karşın, güney
Arnavutluk Hıristiyanları Ortadoks’tur ve Yunanistan’ın önemli bir tesiri bu
bölgede kendisini gösterir.
Arnavut Sosyalist Partisi Liderinden Başbakan Fatos Nano,
Dışişleri Bakanı Pascal Milo Ortadoks olup, Yunan taraftarları olarak
bilinirler. Yunanistan’ın güney Arnavutluk’a yönelik Pan-hellenik faaliyetleri
bu bölgede uzun süreden beri sürmekte ve dikkatle izlenmektedir.
Yunanistan bölgede bulunan Arnavutların Ortadokslarının
"Grek" asıllı olduklarını ileri süren bir politika izlemekte ve hem
siyasi, hem kültürel yönden Ortadoks Arnavutları süratle asimile etmektedir.
Buna karşılık, Yunanistan’da, da "Yanya" yani güney Epir’de Arnavut
milliyetçiliğini ön plana çıkaran "Çamarya" isimli bir hareket
bulunmaktadır. Anlaşılan odur ki Arnavutluk’un güneyi ve Yunanistan’ın kuzeyi
yani Epirus bölgesi her ülke için de karşılıklı birer irredanta olmaya devam edecek
ve bu mücadele şimdilik su altında gizli gizli sürecektir.
3. Yukarıdaki konunun askeri cephesi için tarihi açıdan iki
kaynak tavsiye ediyoruz; "Yanya Savunması ve Esat Paşa" (Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik
Etüt Bakanlığı ); İskodra Savunması ve Hasan Rıza Paşa (Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, Hazırlayan: Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Bakanlığı).
OSMANLI ŞEHRİ İŞKODRA'DA TARİHİ TÜRK ESERLERİ
İşkodra kendi isteği ile Osmanlı yönetimine girdi
Arnavutluk'daki gezimiz İşkodra’da devam ediyoruz. Asırlarca Osmanlı
medeniyetinde kalan İşkodra'da bir birinden güzel tarihi Türk eserleri yok
olmuş. Mostar Köprüsüne benzeyen Kiri nehri üzerindeki BES adını taşıyan
Taşköprü görülmeye değer. , camiler, kale ve diğer eserler Osmanlı medeniyetini
gösteriyor. Kaledeki tarihi caminin yıkık haline üzülüyoruz. Anadolu Belgesel
Yayıncılık ve Devr-i Alem TV programı olarak İşkodrada araştırmalar yapıyoruz.
Osmanlı İmparatorluğu'na ilk kez 1392'de yapılan akınlar sonucu Prens'in ,
Yıldırım Bayezid'e bağlılığını bildirmekte bağlanan İşkodra kısa süre sonra
Macarların eline geçtiyse de , Niğbolu Zaferi'nden sonra (1396) Osmanlılar
şehre yeniden sahip oldular. 1401'de Prens tarafından şehir Venediklilere
satıldı. 1409'da Macar Kralı Zsigmond (Sigismund) tarafından işgal edildi.
1444'te Firuz Bey tarafından ele geçirilerek, Venedik Cumhuriyetine teslim
edildi. 1455'te Evrensoğlu İsa Bey tarafından İşkodra , kesin olarak Osmanlı
topraklarına katıldı ise de, şehir bir kaç kez yine el değiştirdi. 1467'de
Rumeli Beylerbeyi Mahmud Paşa büyük bir ordu ile gelerek , burasını işgal etti.
1468'de Kuzey Arnavutluk'la birlikte Osmanlı egemenliği tam olarak yöreye
yerleşti ve böylece Rumeli Beylerbeyliği'ne bağlı bir sancak haline getirildi.
Arnavutluk'la süregelen savaşlar sonunda bölgede İslamiyet geniş ölçüde yayıldı
ve birkaç boy hariç , İşkodra ve çevresi halkı , islamiyet'i kabul etti. XVIII.
yüzyılda zorbaların eline geçti. 1706'da isyan eden Karacadağ halkından bir
kısmı dağlık yerlerden aldırılarak, ovalık yerlere yerleştirildiler. Buşet
köyünden Mehmed Bey bölgeye hakim oldu ve bab-ı Ali kendisine sadrazamlık
vererek İşkodra Valiliği'ne atadı. Böylece Kuzey Arnavutluk’a hakim olan
Buşuatlar, Avusturya ve Venedik ile siyasi ilişkiler kurmaya başladılar.
RUSLAR İŞKODRA’DA
Mehmed Paşa'nın yerine geçen Mahmud Paşa Ruslarla siyasi
ilişki kurmaya başladı ve Katerine Li'nin teşvikiyle bölgede isyan etti. Ancak
Gazi Hasan Paşa'nın müdahalesiyle 1779'da ayaklanma bastırıldı. Mahmut paşa
antlaşmaya göre tekrar İşkodra valiliğine bırakıldı. 1786'da Venedik
topraklarına saldırıya kalkışması Mahmud Paşa'nın idamını gerektiren bir sebep
oldu. Bunun gereğini yapmak için harekete geçen Elbasanlı Kurt Ahmed Paşa ,
İşkodra'yı kuşattıysa da, yenilgiye uğrayınca çekilmek zorunda kaldı. Mahmud
Paşa'nın 1788'de Karadağ'da öldürülmesiyle İşkodra yeniden Osmanlı
İmparatorluğu'na bağlandı. 1810 yılında Sırplar , Ruslarla anlaşarak yeniden
isyan etiler. Bunun üzerine Bosna tarafından asker toplanarak isyancıların
üzerine gidildi ve isyan bastırıldı. 1832'de Reşid Mehmed Paşa'nın Mustafa
Paşa'yı teslim alışıyla yerli valilere son verildi.
1871 yılında İşkodra'da bulunan askeri kuvvetler azaltıldı.
3 Rebiülevvel 1285( 24 Haziran 1867/6Cool tarih ve 1474 sayılı Meclis -i
Mahsusa iradesiyle Üsküp vilayetiyle birleştirilerek, Merkez, Prizren ve Debre
sancaklarından ibaret bir vilayet merkezi oldu. Klementi, Hotti, Skrielli,
Kastrati ve Pilati kabilelerinn yaşadığı merkez ilçede 4 bin 140 hane Müslüman,
bin 730 hane Latin ve 370 hanede Ortadoks vardı. İşkodra şehri ise 2 bin 500
hane Müslüman, 900 hane Latin ve 100 hane de Ortadoks idi. 1 Mart 1876 yılında
halk Bab-ı Ali'ye bir mektup göndererek, İşkodra'nın vilayet olmasından dolayı
teşekkürlerini arzettiler.
İŞKODRA HALKI TÜRKİYE’YE GÖÇ EDİYOR
1876'de İşkodra Derviş Paşa'nın karargahı oldu. Burada
Midritlerin çıkardıkları isyanlar bastırıldı; sonra da Karadağ Savaşı'nda
önemli merkezlerden biri oldu. 1877'de İşkodra vilayeti küçültüldü, ufak bir
vilayet haline getirildi. Aynı yıl Osmanlı Meclisi'ne milletvekili gönderen 29
seçim bölgesinden biri oldu. 1881'de ilçe yapıldı.1908 teşkilatında ise ,
merkez ve Draç sancaklarından meydana gelen bir vilayet haline getirildi.
Balkan Savaşı'nda İşkodra Hasan Rıza Paşa komutasında kendisini kahramanca
savundu ise de, Esad Paşa Toptani'nin Hasan Rıza Paşa'yı şehit etmesi üzerine
13 Nisan 1913'te teslim oldu. Böylece Türk egemenliği sona eren İşkodra ,
Birinci Dünya Savaşı'nda 27 Haziran 1915 Avusturya - Macaristan birlikleri,
İkinci Dünya Savaşı'nda ise İtalyanlar tarafından işgal edildi. Bugün
Arnavutluk Cumhuriyeti'ni oluşturan 10 idari bölgeden birinin merkezi olan
İşkodra'da son nüfus sayımında Müslüman nüfus 50 bini aşmaktaydı. Ancak,
Osmanlı egemenliğinin burada son bulması üzerine halkın çoğu Türkiye'ye göç
etmiş, burada çok az bir nüfus kalmıştır.
İŞKORDA’DA OSMANLI ESERLERİ
Osmanlı devrinin son yıllarda İşkodra'nın 1500 dükkan, 1
kapalıçarşı, 1 bedesten, 40 kadar cami, 2 medrese, 1 ortaokul ve 1 kütüphane
vardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimi süresince İşkodra'da mevcut bir çok
yapılan onarımları gerçekleştirilmiş, bir çok , kilise ve diğer yapı yeniden
yaptırılmıştır. Bunlara örnek vermek gerekirse , aşağıda tarihleriyle sıralanan
onarım yapıları sayabiliriz:
1769 yılında Podgoriçe, Espozi ve Zabik kaleleri onarıldı.
Drin Nehri üzerindeki köprünün (1866)ve diğer köprülerin (1901) , onarımları
yapıldı.1834'te bir kışla , 1855'te ve 57'de bir rüştiye mektebi, 1861'de
Bugoviçe kasabasındaki bir kışla 1865'te 4 sıbyan mektebi, 1867'de askerler
için hastane, Podgoriçe kasabasında bir kışla ve hastahane, 1870'te İşkodra'da
yeni bir hastahane, 1883'te gümrük binası, Tuz Kasabasında bir cami (1892)
İşkodra, Les ve Tuz kasabasında 10 mektep, bir mescid (1892), 1905 yılında ise
Müslüman çocuklar için bir okul yaptırıldı.
İŞKODRA’DA OSMANLI HOŞGÖRÜSÜ
İştodra'da yaşayan Hıristiyanlar içinde , kilise okul ve
diğer yapıların onarım veya yenilenmesine Osmanlı hükümetince izin verilmiştir.
Bunları XIX. yüzyıl ikinci yarısından itibaren tarihleriyle aşağıdaki şekilde
sıralayabiliriz;
Avusturyalılar için bir Katolik kilisesi (1855) Zoyçe köyüne
bir Katolik kilisesi (1858) Zadrime kazası Zaviye Köyüne Latin Kilisesi (1858)
Rasi köyüne Aya Yani Prodmoros (1859) Barkazasına Aya Nikola (1859) sancak
merkezine Aya Aleksandr adı Rum Kilisesi (1859), Kastıran kazası Beyza köyüne
(1859), İspiç köyüne Latin kiliseleri (1860) Boşet köyüne Katolik kilisesi
(1863) Ülgün kazası Akçabel köyüne Latin Kilisesi (1873) Akud köyüne Katolik
Kilisesi (1892) Rum cemaati kız ve erkek çocukları için mektep (1893) Zadırma
köyüne Katolik kilisesi, (1895) Veli Boya köyüne papaz ikametgahı (1896) Leon
kazası Eşfiz köyüne Latin Kilisesi (1902) İl merkezine Latin sanayi mektebi (1902)
ve Latin Eytamhanesi ile sanayi mektebi (1909) yapıldı.
İşkodra'daki (1896) ile Payan (1898) ve Dayiç köylerindeki
Latin Kiliselerinin (1899) Leş kazasındaki Katolik kilisesinin (1899) Şeldıpa
köyündeki Latin Kilisesinin (1902) onarımlarına izin verildi.
KURŞUNLU CAMİİ’Sİ YOK OLAN MEDENİYETE AĞLIYOR
Osmanlı dönemi yapılarından olan ve halen İşkodra'da viran
olarak mevcut Kurşunlu Camii , buradaki Buşatlılar ailesi adına yapılmıştır.
Camiin kubbeleri kurşunla kaplı olduğu için; halk arasında Kurşunlu Camii"
demek olan "Dschamia Plumit" adı ile anılmaktadır.
Cami, yapı şekli bakımından İstanbul Sultan Camiilerinin
kopyası niteliğini taşımaktadır. Esas camii kare biçimli olup, üstünde oransız
derecede yüksek penceresiz sekiz köşeli kasnağa oturan kubbesi vardır. Mihrap
son devir Osmanlı camilerinde görüldüğü gibi, dışarı taşkın bir bölümün
içindedir. Kale'den kurşunlu caminin sulara gömülü hali bizleri derinden
üzüyor. Burada sulara gömülen ve yok olan sade bir cami değil Muhteşem Osmanlı
medeniyeti. Türkiye kendi kültür değerlerine sahip çıkmalı.
Evet İşkodra’yı yazı ili anlatmak çok zor. Sizlerin de
birgün yolu İşkodra’ya düşerse bizim gibi önce kaleye çıkıp,İşkodra şehrini,
Gölü, nehirleri ve Adriyatik denizi üzerinden batan güneşi seyredip. Şanlı tarihimizi,
muhteşem kültür ve medeniyetimizi düşünün. Kale içindeki tarihi Osmanlı Türk
camisi'nin perişan haline üzülüp Kültürümüze nasıl sahip çıkabiliriz sorusunun
cevap arayınların. İşkodra gezimizde Osmanlı kültürünü yaşatan bir çok dost
tanıdık. bir çok yeri ziyaret ettik. İşkodra’daki dostlarımızı
unutmayacağız.Gönlümüz İşkodra’da kalarak ayrılıyoruz.
BEYAZ ANLAMINA GELEN OSMANLI ŞEHRİ BERAT’DAYIZ..
Bugün Osmanlı mimari kimliğini muhafaza eden Berat ; XIII.
yüzyılda Sicilya'nın, sonra Napoli'nin , XIV. ve XV. yüzyılda da Musaki
ailesinin yönetimine giren şehir , daha sonra Osmanlı yönetimine girdi ve
Balkan Savaşı'nda İmparatorluk'tan ayrıldı. Burası Osmanlı yönetiminde iken
kaza dahilinde bir sancak merkezi idi. 1887 yılında Hıristiyan halk ayaklanmaya
başlamış, ancak bu ayaklanmalar, alınan önlemlerle zamanında bastırılmıştır.
Şehir , XV. yüzyıldan kalma camii ve eski Türk kalesiyle
ünlüdür. Günümüzde sağlam olarak kalan Kurt Ahmed Paşa Köprüsü, Derbendler
Başbuğu Kurd Ahmed Paşa tarafından olup, köprü ayakları ortasında büyük
boşaltma gözleri , bunların sağ ve solunda, küçük boşaltma gözleri vardır. Bina
kapısı üzerinde "Kurt Ahmed Paşa adını taşıyan bir kitabe vardır ve
üzerinde 1784/85 tarihi yazılıdır. Ayrıca Berat'ta Kurd Ahmed Paşa Camii
Tekkesi ve türbesi de bulunmaktadır.
Berat'da Osmanlı döneminde yapılan Meryem Ana Kilisesi, 1891
yılında yapılmıştır. Berat Sancağı'na bağlı Bayaka köyünde bulunan bu kilisenin
yapımında, Osmanlı hükümeti gerekli maddi kolaylığı da göstermiştir.
Berat bugün , Orta Arnavutluk'ta aynı adla anılan bir
bölgenin yönetim merkezi olan , 11 bin 900 nüfuslu bir şehirdir.
BERAT ŞEHRİNDE OSMANLI'YI ARAMAK
Berat yahut Osmanlı deyişiyle "Arnavut Belgrad’ı
şahane. Tam bir Osmanlı şehri, Arnavutluğa gelip de beyaz anlamına gelen
Berat'ı görmeden gitmek büyük bir eksiklik. Zeytin ağaçları ve çam ormanlarının
arasından geçerek Berat kalesine çıkıyoruz. Kale içindeki evler Antalya ve
Alanya kale içindeki evleri andırıyor. Berat kalesinde yıkık cami gönlümüzü
yaralıyor. Minaresinin yarısı yıkılan Kırmızı cami tarihin izlerini taşıyor.
Kele'den Berat şehri çok güzel görünüyor. Tarihi Osmanlı evlerinin arasındaki
Arnavut kaldırımı döşeli sokaklarda gezerken tarihi geçmişi düşünüp zaman
tünelinde yolculuğa çıkıyoruz.
Osum Nehri üzerinde Kurt Ahmet Paşa köprüsünden geçip,
kıyısından kaleye doğru tırmanıyoruz.Safranbolu’da gibiyiz.Kale yamacındaki
evler bizim Anadolu evlerinden farksız.Ve son derece iyi korunmuş .On altıncı
yüzyıldan kalma Kurşunlu Camii’ni, Beyazıd Han Camii’ni, Bekar Camii’ni,
İbrahim Paşa Camii’ni Görüp Halveti Tekkesi’ne gidiyoruz. Sütunlu, revaklı taş
işlemesi göze çarpan mükellef bir dergah. Şu anda faal değil. Kale üzerinde bir
Osmanlı konağının restorant-kafeterya olarak işletiyorlar. Arnavutluk’ta sanki
on dokuzuncu yüzyıldan kalma bir Osmanlı şehrindeyiz.
Berat şehrindeki camileri ziyaret ediyoruz. Bekar - Esnaf
caminde öğlen,Beyazıt Han camisinde ikindi namazı kılıyoruz. Camilerin içi
görülmeye değer. Cami çevresindeki tarihi Osmanlı mezarları, Suyu akmayan çeşme
bizleri derinden etkiliyor.
BAŞKENT TİRAN’DA YOK OLAN ESERLER
Başkent Tiran büyük bir şehir. Her yerde faaliyet var. Büyük
bir yatırım hamlesi yapılıyor. Şehir merkezindeki Gökdelenin üstünden şehri
kuşbakışı seyrederken Tiran'ın planlı ve muhteşem bir şehit olduğu görülüyorum.
Komünist dönemde Enver Hoca'nın Evinin bulunduğu bu bölge halka kapatılmıştı.
Bugün Enver Hocanın evi devlet misafirhanesi olarak kullanılıyor. Evin önünde
fotoğraf ve belgesel çekerken geçmişi düşünerek, Acaba geçmişde bu işi yapsak
bize ne olurdu? sorusunu kendimize soruyoruz.
Bir zamanlar köy olan Başkent Tiran Osmanlı döneminde
İşkodra vilayetinin Draç Sancağı'nda bir kaza merkeziydi. Tiran, XVII. yüzyıla
kadar küçük bir köy olarak katıldı. İştodra Valisi Süleyman Paşa zamanında
gelişmeye başladı. Süleyman Paşa şehirde iki cami yaptırdı. İskelesi olan
Draç'a iyi bir kara ve demiryoluyla bağlı olan Tiran bugün, Arnavutluk
Cumhuriyeti'nin başkentidir. Tiran'daki en önemli Osmanlı eser, şehir
merkezindeki Ethem Bey Camii'dir. Tek kubbeli büyük bir eser olan bu camiin
içi, Arnavutluk ve Makedonya'nın bazı kesimlerindeki zevke uygun olarak renkli
ağır kalem işi nakışlarla tamamen süslenmiştir. Burada Osmanlı devrine ait 3
gözlü, Tabakhane Köprüsü bugün hemen hemen toprağa gömülmüştür.
Ethem bey camisi ve saat kulesini ziyaret ediyoruz. Enver
hoca döneminde müze olan bu cami eşsiz süsleme sanatına sahip. Cami içinde
çekimler yapıp burada yaşayan Türk vatandaşları ile konuşuyoruz.
ADRİYATİK SAHİLİ'NDEKİ OSMANLI'NIN SANCAK MERKEZİ DRAÇ
(DURUS)
Kültür ve medeniyet tarihimize giren güzel bir söz var
" Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası Coğrafyası " bu sözcük
bugün herkesin dilinde Ancak kaç kişi Adriyatik sahiline gitti. Arnavutluğa
geldikten sonra sürekli rehberimize Adriyatik sahiline ne zaman gideceğimizi
sorup durdum. Benim bildiğim Osmanlı Sancak merkezi Draç'ın adı Durus
olmuş.Güneş batarken geldiğimiz Draç'da Adriyatik sahilinden güneş batımı ve
sahilin muhteşem manzarası'nın belgeselini çekerken kendimi tarihin
derinliklerine yolculuğa çıkarıp Çin Seddi’ni düşünüyoruz.
Bugünkü adı Durus olan Osmanlı Sancak merkezi Draçla ilgili
bilgiler vermek istiyorum. Uzun süre Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde bir
iskele durumunda olan Draç, 7 Temmuz 1880'de Sancak haline dönüştürüldü.
Marre nga: GEÇMİŞ'DEN GÜNÜMÜZE ARNAVUTLUK TARİHİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder